🍷
Dalgındı. Bir eli hala makineyi tutmaktayken diğer eli saçlarına gitti ve parmakları saç tellerinin etrafına kenetlendi. Yanaklarını şişirerek tuttuğu nefesini birkaç saniye sonra yavaşça geri verdi. Bu sırada nefes verişindeki titreşimi duyabildiğimi sandım.
Sıkıntı.
Yüzünden, davranışlarından, nefes alışverişinden bunu okuyabiliyordum. Sıkıntı onunla somut bir kavramdı sanki. Parmakları önündeki kupanın kulpuna dolandı ve bir yudum aldı. Yüzünü büzüştürdü. Kahve soğumuş olmalıydı.
"Bugünlük bitti. Daha fazla yazmak istemiyorum." İzlenimlerimin arasında Ji Won'un sesi kulağıma yankı gibi ulaştı. Anlamsız harf öbeği.
"Su Jin?"
Kafamı yavaşça çevirirken gözlerim hala ona takılıydı. Bileklerime dokunan parmakları ve yeniden seslenişi ile nihayet dikkatimi gerçekten çekmeyi başardığında Ji Won'a döndüm.
"Su Jin?"
"Efendim."
"Gidebiliriz, diyorum. Daha fazla yazmayacağım."
"Ben biraz daha oturacağım. Sen gidebilirsin." diye mırıldandım. Bakışlarım yeniden ona kayıyordu.
Etrafımdaki tıkırtılardan Ji Won'un toplanmakta olduğunu anlayabiliyordum. Bir şeyler mırıldanıp ayağa kalktı.
"Yarın ararım."
Bir el işaretiyle başımdan savdım. Onu izlemeye devam ettim. Dün geceye ait bulanık anılarımda bir figür olarak yer edinen kişi, dün gece de aynı şeyi yapıyordu. Makineye bakıyordu. Yine yüzünde aynı ifade vardı. Aynı sıkıntılı tavırla makineye bakmaya devam ediyordu. Dün gece de o güruhun içinde dikkatimi çeken bu tavırdı. Oraya ait değildi ve bunu biliyordu.
Gözlerini bir anlığına makineden ayırdı. Sanki saatlerdir orada, ona bakıyormuşum gibi doğrudan bana baktı. O anda gözleri açıldı, dudakları aralandı ve yüz hatları gerildi.
Aynı yüz ifadesinin bende de oluştuğuna emindim.
Gözlerimi, o gözlerini ayırıncaya dek gözlerinden çekmedim. Sonra ise tamamen içimden gelen bir dürtü ile birden ayağa kalktım ve çantamı alıp masasına doğru ilerledim. İzin istemeden oturdum. Bakışları masaya bıraktığım çantama, ellerime ve en son gözlerime ulaştı. Soran gözlerle bana bakıyordu. Fakat beklentimin aksine ilk konuşan o oldu.
"Dün geceye göre oldukça farklısın."
Gözlerimi kırpıştırdım.
"Hatırlıyorsun."
"Fotoğrafını çekmedim. Sadece kadrajda nasıl durduğunu merak etmiştim."
"Ne?"
"Dün gece fotoğrafını çektiğim içi-..."
"Dün gece fotoğrafımı mı çektin?"
"Dedim ya. Çekmedim."
Kaşlarımı çattım. Bana bakmıyordu, gözleri hala makinedeydi. Analog bir makinede ne görmeyi beklediğini bilmiyordum.
"Fotoğraf makinesine ihtiyacın var mı?"
Gözleri yeniden benimkilerle buluştu. Gözlerimi kırpıştırıp, yine, beynimi biraz önceki masada bırakmışım gibi son derece boş bir suratla bakıp sordum.
"Ne?"
Elindeki fotoğraf makinesini ve çantasındaki iki lensi çıkarıp yanyana koydu.
"Bunları satıyorum. Almak ister misin?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Holic | Jae Bum
Fiksi Penggemar⛔️ Bu hikaye cinsellik, şiddet, psikolojik şiddet ve diğer tetikleyici ögeler içerir. Bu tarz içeriklere karşı hassasiyetiniz varsa lütfen okumayınız. ⛔️ "Üzgünüm, gözlerimi senden alamıyorum." diye fısıldadı. Teninden yayılan parfüm kokusu, nefe...