49.

585 32 34
                                    

alex & sierra - little do you know

🍷

Ne kadar süredir klozetin kapağında dizlerimi kendime çekmiş halde oturuyordum, bilmiyordum. Hiçbir şey algılayamıyordum. Beynimdeki sesler bile susmuş tıpkı içeri girip çıkan kişilerin sesleri gibi uğultu olarak kulağıma ulaşıyordu. Görmüyordum da.  Göremiyordum. Pusluydu her yer. Parmaklarım bile birbirine girmişti. Zamandan farklı bir boyutta pustan ve uğultudan oluşan bir boşlukta süzülüyordum.

Uğultuların arasından kurtulup kulağımı tırmalayan telefon sesiyle içinde süzüldüğüm boşluktan çekildim ve gerçekliğe döndüm. Telefonu sessize alıp kabinden çıktım. Bileğimdeki lastik ile saçlarımı tepemde topladım ve aynaya baktım. Göz kapaklarım şişmiş ve kızarmıştı. İrisimin çevresi ise kanlanmıştı.

Yüzümü yıkadım. Lavabonun mermerine tutunup derin bir nefes aldım. Oradan ayrılıp yanlarına gitmeden önce kafeteryaya çıkıp kahve ve sandviçten üçer tane aldım. Odaya geri döndüğümde büyükbabam uyuyordu. Büyükannem pencerenin önündeki sandalyede oturuyordu. Ji Won ise elindeki telefonu avcunun içine vurarak onun önünde ayakta duruyordu. Kapıyı açınca bakışları bana döndü.

"Su-ya?"

Büyükannem telaşla yanıma geldi.

"Kaç saattir nerelerdesin kızım, seni merak ettik."

Elleriyle yüzümü kavrayıp gözlerime baktı.

"Su-ya? Neyin var? Ağladın mı sen?"

"İyiyim." derken gözlerimi ondan çekmeye çalışırken gülümsemeye çabaladım ve elimdekileri masanın üstüne bırakmak için kendimi geri çektim.

"Su Jin?"

"İyiyim oppa. Size bir şeyler aldım." dedim, sandviçlerden birini ona uzatırken.

Elimdeki sandviçi alıp tepsiye geri bıraktı. Bileğimi tuttu ve büyükanneme hemen geleceğimizi fısıldayıp büyükannemin şaşkın ve endişeli bakışlarıyla beni odadan dışarı sürükledi. Sesimizin odaya kadar ulaşamayacağı bir köşeye çekildiğimizden emin olduğunda bileğimi bırakıp çenemden tuttu ve yüzümü kendine çevirdi.

"Saatin kaç olduğunun farkında mısın?"

Sesi sakindi, ancak yine de endişeden kaynaklanan öfkesini hissedebiliyordum. Elini çenemden itip geri geri gittim ve duvara yaslandım.

"Beş saattir ortalıkta yoktun. Büyükannem ve büyükbabam meraktan çıldırdılar. Başına bir şey geldi sandık Su Jin." dedi, ellerini beline yerleştirirken.

Beş saat.

"Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı." dedim zayıf sesimle.

Histerik bir kahkaha attı.

"Yalnız kalmaya mı ihtiyacın vardı?" Kafasını iki yana sallayıp yeniden bir kahkaha attı. Alt dudağını yalayıp tekrar konuşmadan önce ısırdı. Öfkesini dizginlemeye çalışıyordu.

"En azından haber verebilirdin."

Gözlerimi ondan kaçırırken omzumu çektim.

Holic | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin