36.

793 46 52
                                    

selena gomez - the heart wants what it wants

🍷

Yağmur damlaları yüzümü okşayarak elbisemin yakasından içime süzülüyordu. Fakat aynı anda tepede olan güneş eşsiz güzelliğiyle gökkuşağını var ediyordu.

O karşımdaydı ve buruk bir gülümseme ile bana bakıyordu. Yaralarla kaplıydı fakat daha önce gördüğüm hiçbir yaraya benzemiyordu. Sadece varlıklarını hissettiğim yaralardı bunlar, göremiyordum.

Yürümeye başladık. Tıpkı o günkü gibi su birikintilerine basarak saatlerce yürüdük. Fakat gittikçe güneş kayboluyor, yağmur ise şiddetini arttırıyordu.

Üşüdüm.

Kapüşonumu kapatmak için elini bırakmaya çalıştığım sırada daha sıkı tuttu elimi.

"Gitme," diye fısıldadı. "Bırakma beni."

Vazgeçtim kapüşonumu kapatmaktan, elini tuttum sıkıca. Yürüdük yine, sürekli aynı noktaya geldiğimiz güzergahımızdan asla sapmadık. İlerledikçe kara bulutlar sardı etrafımızı, gökkuşağı ile başlayan yağmur; biz ilerledikçe kara bulutların, yıldırım ve gök gürültülerinin, sert rüzgarların eşlik ettiği fırtınaya çevirdi.

Yine yürüdük. Ancak bu kez farklıydı. Her adımı benim adımlarımdan daha büyüktü sanki, her adımında daha da geride kalıyordum ben. Hayır adımlarıyla ilgisi yoktu. Ben duruyordum. Gittikçe derinlik kazanan su birikintisinin ortasında duruyordum, adım atamıyordum.

Seslenmek istedim; fakat ses tellerime ulaşamadı hava. Ama o fark etmiş gibi geri döndü. İyileşmiş miydi? Hissedemiyordum artık yaralarını. Yüzüne çıkardım gözlerimi.

İfadesizdi.

Sonra yürümeye devam etti. O yürümeye devam ettikçe ben daha çok çekildim derinliğe.

🍷

Gitme.

Şakaklarımdaki baskı ile gözlerimi araladım. Gördüğüm ilk şey açık kahverengi kapakları olan gömme bir dolaptı.

Odamda değildim. Tanıdığım hiçbir yerde değildim.

Panikle doğruldum. Fakat bunun neden olduğu ani baskı ile gözlerim karardı. Omuzlarıma dokunan ve beni geri iten iki eli hissettiğimde irkilerek onları kendimden uzaklaştırmak istedim. El bileklerime dolandı bu sefer o elin parmakları.

"Su Jin? Su Jin, benim."

Görüşümdeki karanlık dağıldığında görüş açıma giren yüze baktım. Elleri yüzüme çıktı.

"Su Jin? Beni duyuyor musun?"

Kafamı salladım. Parmaklarımı el bileklerine doladım. Uzaklaştırmak için değil, destek almak için. Ne olduğunu anlamadan histerik bir şekilde ağlamaya başladım. Küçük bir çocuk gibi. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. O eller beni kendine çekti.

"Şşş. Geçti. Hımm, Su Jin ah?"

Ellerimi sırtına götürüp tişörtünü avuçlarım arasına aldım. Hıçkırıklarımın kestiği nefes alışverişim onun kokusuyla düzeldi. Alnımda, saçlarımda dudaklarını hissettim. Şşş geçti, diye mırıldanmaya devam etti bir süre. Sonunda sakinleşip geri çekildiğimde elleri yine yanaklarıma yerleşti. Başparmakları göz altlarımda gezindi.

Holic | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin