6.

1.1K 60 41
                                    

🍷

"Yah! Su Jin-ah, kafanı şu kitaptan kaldır ve bana odaklan."

Cidden, artık şifremi değiştirmeliydim. Bir cumartesi gecesini koltuğumda kıvrılıp kitap okuyarak ve dün son marka çekimimden kazandığım para ile aldığım iyi kalite Fransız şarabımı yudumlayarak geçirmek istiyordum. Fakat Ji Won, yine bir cumartesini daha dışarıda geçirmeyi teklif ediyordu. Üstelik bu sefer sıradan bir bar gecesi değildi. Bir arkadaşının doğum partisine gitmekten söz ediyordu. Pardon, model bir arkadaşının.

Ji Won, dört yıl önce karıştığı uyuşturucu skandalının ardından sektörde pek tutunamamış ve henüz çıkışının ikinci yılında grubundan ayrılmış eski bir idoldü. Bunun getirisi olan büyük bir çevresi vardı. Ve ben de zorla bu çevreye dahil ediliyordum.

Pes edip kitabı elimden bırakırken oflayarak ayağa kalktım ve şarabımdan bir yudum aldım.

"Acaba tahminen senden ne zaman kurtulabilirim?"

"Sonsuza dek benimsin Su Jin-ah."

Oturma odasını, odama gidip hazırlanmak üzere terk ederken gözlerimi devirdim.

Makyaj masamın karşısına geçip aynada kendime baktım. Boynumdaki sarı izi gördüğümde derin bir nefes alıp verdim. Bu vücudumdaki izlerden birkaç tanesiydi. Bir haftadır her duştan çıkışımda bu izlerle karşılaşıyordum. İzlerden kurtulabilirdim. Fakat istemiyordum.

Beyin kıvrımlarımda dolanan bu ve buna benzer düşüncelerimle ten makyajımı tamamladıktan sonra far paletlerinden birini seçip pembenin iki tonunda karar kıldım. Göz kapağıma ve alt kirpik diplerime çok yoğun görünmeyecek şekilde uyguladım. Hafif bir kuyruk bırakarak ince bir eyeliner çektim. Açık pembe tonlarında allık sürüp dudağım için de kendi dudağımın renginde bir nude seçtim. Geri çekilip kendime baktım. Dudağımı büzdüm. İdare ederdi.

Tişörtümü kafamdan çekip çıkarttım. Saçlarımı ellerimle düzeltirken dolabıma ilerledim. Gözlerim siyahların içindeki koyu yeşil, spagetti askılı mini saten elbiseye takıldı. Uzanıp aldım. Vakit geçirmeden üstüme geçirdim. Askısına takılmış mini bel çantasını çıkarıp belime taktım. İçine kredi kartımı ve telefonumu koyup odamdan çıktım.

"Ben hazırım!" diye seslendim, portmantoya ilerlerken. Uzanıp şapkamı ve montumu aldım ve üzerime giydim. Ayakkabı rafından kısa siyah botlarımı çıkarmak için eğildiğimde ayak seslerini duydum.

"Her zaman isteksizsin. Ama her zaman şık olmak için elinden geleni yapıyorsun Su Jin."

Botumu giyerken kıkırdadım. Fermuarlarını çekip doğrulduğumda ona baktım.

"Partiler ve barlar fark edilmek için varlar oppa, bunu sen söylemiştin."

"Oppa? Ah. Bu kılığına bu tatlı kelime uymuyor Su Jin-ah."

Kahkaham apartmanda yankılandı. Ji Won kapıyı kapatırken montumun cebindeki anahtarı çantama attım. Asansör bizim kattaydı. Kapıyı açıp içeri girdim.

Bir yirmi dakikanın ardından titreyerek barın kapısından giriyordum. Montumu bırakıp Ji Won'un belimden tutarak yönlendirmesiyle içeri girdim. Henüz adımımızı atmıştık ki yanımıza enerjisi Ji Won'un en az beş katı biri geldi. Kafasındaki taçtan doğum günü çocuğunun o olduğuna karar verdim. Onları kendi dünyalarında bırakıp ben de kendi dünyama ilerledim. Bara.

Holic | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin