⛔️
Bu hikaye cinsellik, şiddet, psikolojik şiddet ve diğer tetikleyici ögeler içerir. Bu tarz içeriklere karşı hassasiyetiniz varsa lütfen okumayınız.
⛔️
"Üzgünüm, gözlerimi senden alamıyorum." diye fısıldadı. Teninden yayılan parfüm kokusu, nefe...
İki gün geçmişti. İki gündür onu göremiyordum. Bir gün bir gece daha göremeyecektim. Derginin işbirliği yaptığı Japon bir markanın çekimleri için set ekibiyle birlikte Tokyo'daydı.
Kliniğe gittiğimiz günün sabahında bir telefon sesiyle uyanmıştık. Dergiden arıyorlardı. Tokyo çekimini yapacak olan fotoğrafçı o sabah havaalanına giderken kaza geçirmişti ve hastanedeydi. Onun yerine çekime gidebilir miydi?
Jae Bum aceleyle evden çıkıp önce kendi evine gitmiş, ardından hazırlanıp Tokyo'ya gitmek üzere havaalanına gitmiş ve havaalanından bana fotoğraf atmıştı. Bense yatağa geri dönmüş ve fotoğrafa bakarak saatlerce ağlamıştım.
İki gündür ise hayalet gibiydim. Gece geç yatıyor olmama rağmen erkenden kalkıyordum. Kahvaltıyı haşladığım çeyrek tatlı patates ile geçiştiriyordum. Gün içinde ise başka bir şey yemiyordum, yiyemiyordum.
Aklım Jae Bum'daydı. Onu oraya o şekilde yollamak içime sinmemişti. Daha o gece sıkıca sarılıp hareket etmeme bile izin vermemişken şimdi tek başına orada olduğunu bilmek canımı sıkıyordu.
Bana iyi olduğunu söylemesine ve telefonda kahkahalar atıyor olmasına rağmen iyi olmadığını hissediyordum. Geceleri iyi uyuyamadığını ise facetime görüşmelerinden anlıyordum. Ona yorgun göründüğünü söylediğimde ise bunun sadece odanın ışığının açısından kaynaklandığını söylüyordu. Bense onunla hep loş ışıkta konuşuyordum. Işığı açmamı söylediğinde ise sevimli şekilde üşendiğimi söyleyerek geçiştiriyordum. Nasıl göründüğümü biliyordum ve onun oradan benim hakkımda endişelenmesini veya yemek yemem ve güzelce uyumam hakkında emirler yağdırışını dinlemek istemiyordum.
Gördüğüm kabusun etkisiyle yattığım yerde nefes nefese doğruldum. Terden yüzüme yapışan saçları çekiştirip etrafıma bakındım. Televizyon ışığının aydınlattığı oturma odasındaydım. İki gecedir burada yatıyordum. Kendi kendime sızıp kaldığım için burada yattığımı söylüyor olsam da sebebinin yatağımda tek başıma yatmak istememem olduğunu biliyordum. Bu yalnız ve terk edilmiş hissettiriyordu.
Orta sehpanın üzerindeki telefonu alıp saate baktım. Gecenin üçüydü. Ayağa kalkıp evin içinde gezinirken telefonu kararsızlıkla elime vurdum. Onun sesini duymam gerekiyordu. Önce mesaj atmaya karar verdim.
Kime: Chic & Sexy
"Uyuyor musun?"
Gönder, tuşuna bastığım anda pişman oldum. En ufak ses bile onun irkilmesine sebep olabilirdi. Kendimi koltuğa atıp battaniyeye gömülmek üzereyken bildirim sesiyle telefona baktım. Kakao'dan bir bildirim vardı. Fotoğraf yazısını gördüğümde sırıttım.
Kimden: Chic & Sexy
"Otele yeni geldim."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Fotoğrafı pikseli pikseline incelerken yeni bir bildirim geldi.
"Sen neden hala uyanıksın Su-ya?"
"Uyuyordum. Uyandım."
"Neden?"
"Bir sebebi yok. Uyandım ve artık uyuyamıyorum. Seni merak ettim ve yazmak istedim."
"Anladım."
"Seni özledim Su-ya."
"Sana sarılmak istiyorum."
"Ben de ve ben de."
"Az kaldı. Bir gece daha."
"Yarın gece yanında olacağım."
"Hadi uyumaya çalış Su-ya."
"Sen de uyu."
"Önce duş alacağım ve bavulumu toplayacağım. Yarın çekimden geldikten sonra bunlarla uğraşmak istemiyorum."
"Tamam."
"Tamam. Hadi yatağına gir."
Koltuğa uzandım ve üstüme battaniyemi çektim. Yeniden uyuyabileceğimi sanmıyordum.
"Girdim."
"Şimdi uyu."
Telefonu orta sehpanın üstüne bıraktım ve televizyonun sesini açtım. Daha önce var olduğundan bile habersiz olduğum bir diziyi izlemeye başladım. Bir süre sonra diziden bağımsız düşüncelerimde gezinmeye başladım. Yeniden dikkatimi televizyona verdiğimde hava aydınlanmıştı bile.
Koltuktan kalkıp battaniyemi katladım ve her zamanki yerine, koltuğun kolçağına bıraktım. Ayağa kalkıp mutfağa girdim ve kendime bir kahve yaptım. Masaya oturup maillerimi inceledim.
Odama gidip çekmecemden ajandamı ve kalemini aldım ve mutfağa geri döndüm. Derginin gönderdiği güncellenmiş programı ajandaya işlemeye başladım. Uzun zaman sonra bunu yapıyor olmak tuhaf bir mutluluk veriyordu.
Ajandayla işimi bitirip kahve kupamı yıkadım ve tezgaha bıraktım. İki gün önceden kalan haşlanmış patatesi dolaptan çıkardım, mikrodalgada ısıtıp yedim. Mutfağı toplayıp ajandamı aldım ve odama geri döndüm.
Saate baktım. Sekize geliyordu. Zaman geçirmek için yürüyüş yapmaya karar verdim. Eşofman altımı ve montumu giyip telefonumu ve kulaklığımı aldım. Gelirken akşam için bir şeyler alabilmek içinde kredi kartımı aldım. Ayakkabılarımı alıp evden çıktım.
Apartman kapısından çıktığım anda yüzüme vuran soğuk ile titredim ve kapüşonumu kafama çektim. Kulaklıklarımı kulağıma takıp müziğimi açtım ve yürümeye başladım.
Geri dönüşte markete girip bir şeyler aldım. Kasaya giderken dolapların önünden geçerken gözüme çarpan şey ile arabayı çekerek durdurdum. Ve iki şişe çilekli süt aldım. Sırıtarak arabaya koydum.
Eve dönüp aldıklarımı yerlerine yerleştirdim. Yeniden saate baktığımda on bire geliyor olduğunu gördüm. Temizlik yapmaya karar verdim. Bütün evi temizleyip kurutma makinesinden aldığım çamaşırları yerine yerleştirdikten sonra kendimi koltuğa attığımda saat 16.00'a geliyordu. O andan kaçta geleceğini hiç sormadığımı fark ettim. Sadece yarın gece dediği için gece gelecek olduğunu varsaymıştım. Telefonu elime alıp kaçta geleceğini sorduğum bir mesaj attım. Cevap vermedi. Oflayarak telefonu koltuğa attım ve kalkıp banyoya ilerledim.
Önce dişlerimi fırçaladım. Sonra üstümdekileri çıkarıp kendimi sıcak suyun altına attım. Küvetin içine oturup yorgunluğun üzerimden akıp giderin girdabında kayboluşunu izledim.
Sonra ayağa kalkıp şampuanıma uzandım. Saçlarımı köpürtürken hissettiğim soğuk esintiyle ürperdim. Ardından saçlarımdaki parmaklarıma katılan parmaklar ile irkilerek arkamı döndüğümde tanıdık sırıtış gördüm. Ellerim istemsizce kalbime gitti, göğüs kafesimi parçalayıp çıkacakmış gibi hissediyordum.
"Ne güzel bir karşılama Su Jin-ah." diye fısıldadı, dudakları dudaklarıma kapanırken.