10.

1K 58 23
                                    

🍷

Yabancı; fakat beynimin daha önce deneyimlediği bir kokunun, yabancı bir yerde olduğumu söylemesi ile gözlerimi açtım. Yabancı; fakat daha önce bulunduğum bir yerdeydim. Birkaç saat önce bulunduğum bir yerde.

Kulağımda birkaç gün önce yaptığımız konuşma yankılandı. Bir saatin üstünden baya zaman geçmişti. Bu akşama koyduğum kurallardan çiğnemediğim var mıydı?

Bulunduğum pozisyonda görüş açıma sadece beyaz duvar ve yatağın yanında üstünde beyaz bir abajur duran komodin giriyordu. Diğer tarafıma döndüm. Her ne kadar orada olmasını beklesem de onu gördüğümde irkildim.

Sırt üstü yatıyordu. Üstündeki ince nevresim kasıklarına kadar örtüyordu onu. Bir elini başının altına koymuştu. Diğeri ise serbestçe karnının üstündeydi. Yüzükler yine oradaydı. Sol elinin işaret ve yüzük parmaklarında birer tane; sağ elinin ise baş ve serçe parmaklarında birer tane. Hepsi aynı tipti.

Bakışlarım gövdesini, boynuna kadar takip etti. Dünyanın en yumuşak şeyiymiş gibi duruyordu. Ama sertti ve pürüzsüz. Lekesiz. Ben tenimde ondan izler taşırken onun teninde bana ait hiçbir şey yoktu.

Bakmaya en çok korktuğum yere, yüzüne baktım. Yaşını hiç sormadığımı fark ettim o an. Gençti; fakat uyurken daha genç duruyordu. Yüz hatları gevşemiş, yüzünde sinir bozucu tek bir şey bile yoktu. Bakışlarım sol göz kapağındaki iki beni buldu yine. Gerçek miydi? Yoksa dövme mi?

Kıpırdadı. Kıpırdayınca üzerinde nevresim biraz daha aşağı indi. Kafasının altındaki kolunu çekip bana doğru döndü ve sonunda yüz üstü yattı. Kollarını yastığın altına soktu.

Derin bir nefes aldım. Onu uyandırmamaya çalışarak yataktan indim. Yerdeki iç çamaşırları arasında bana ait olanları bulup giyindim. Pantolonumu ve bluzumu da üzerime geçirip ona baktım. Uyuyordu. Onu son görüşüm olmasını umdum.

Askılığa astığı montumu ve çantamı alıp kapıya ilerledim. Kilitli olmamasını umarak kapıyı açtım. Değildi. Ayakkabılarımı giyip oradan ayrıldım.

Ne halde olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Çantamdan telefonu çıkarıp ön kamerayı açtım. Bulaşmış rujumu elimle düzeltip saçlarımı elimle taradım. Montumun önünü iyice kapatıp caddeye yürüdüm. O sırada oradan geçen taksiye elimi uzattım.

Taksiye bindiğimde ilk kez saati kontrol etmeyi akıl edebildim. Telefon ekranına göz attım. Mesaj bildirimlerinin yanında iki cevapsız arama ve dört mailim vardı. Saate baktım.

13.45

Cevapsız aramaların kime ait olduğumu öğrenmek için açıp bakmama gerek yoktu. Son aramalardan onu aradım.

"Nerdesin Su Jin? Seni merak ettim."

"Oppa? Bana gelebilir misin?"

"Oppa? Su Jin? İyi misin? Ağlıyor musun?"

"Soru sorma."

Ji Won'un yeniden konuşmaya başlamasına aldırış etmeden telefonu kapattım. Ağlıyor muydum? Neden?

Puslanmış gözlerimi elimin tersiyle silip maillerimi açtım. Yerel bir marka, yeni sezon ürün tanıtımı için görüşmek istiyordu. Söyledikleri saatte şirkette olacağımı söylediğim bir mail yazıp yolladım.

Holic | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin