48.

567 33 16
                                    

no clear mind - when you're not here

🍷

"Yarın taburcu oluyor." dedim, telefona.

Hastanenin en üst katındaki kafeteryada, köşedeki masalardan birinde cepheyi boydan boya kaplayan renkli camın önünde oturmuş henüz öğle vakti olmasına rağmen birkaç saattir süren fırtınadan dolayı kararmış Jeju'yu izliyordum. Bir yandan ise iki gün önce erteleyemediği programı dolayısıyla gece uçuşuyla Jeju'dan ayrılmak zorunda kalan Jae Bum'a son gelişmeleri aktarıyordum.

"Sevindim!" dedi, biraz yüksek tonda. Çevresindeki güçlü rüzgarda kendi sesini duymak için yüksek sesle konuşuyordu. Tınısındaki neşeye gülümsedim.

"Hala çekimde misin? Nerede çekim yapıyorsunuz?"

Beş gün boyunca yapması gereken fakat ertelettiği bütün çekimleri bu iki güne sıkıştırdığını laf arasında ağzından kaçırdığından beri vicdan azabı çekiyordum. Dün sabah Seul'e indiğinden beri stüdyo çekimlerine ek olarak iki dış çekim gerçekleştirmişti. Bu üçüncüsüydü.

"Kumsalda." diye cevapladı. Kısa cevabında bile soğuğun etkisini hissedebiliyordum. Hızlı nefes alışverişini duyabiliyordum. "Bu havada burada çekim yapmak kimin fikriydi bilmiyorum. Ama elime geçirirsem öldürebilirim."

Sesinde beliren öfkeyi duyduğumda dudağımı ısırdım.

"Çok soğuk mu?"

"Soğuk kelimesi şu anki şeyi tanımlamıyor." dedi. Uğultular kesilmeye başlamıştı. Tekrar konuştuğunda artık daha uzaktan geliyordu. "Ara verdim, arabadayım şimdi."

Derin bir nefes aldı. Isınmaya çabalayışını duyabiliyordum.

"Sen nasılsın?"

"İyiyim."

"Sesin yorgun geliyor." dedi ve iç çekti. "Yemek yedin mi?"

"İyiyim Jae Bum."

"Yemek yedin mi?" diye tekrarladı, cevaplamaktan kaçındığım sorusunu.

"Yedim." diye yalan söyledim. Oysa hiçbir şey yememiştim.

"Şimdi Ji Won hyungu arayıp bunu doğrulatabilirim."

İçimden tekrarladım; hyung. Gülümsedim.

"İstediğini yap." dedim, blöf yaptığını düşünürken.

"Tamam, kapat o zaman. Birazda-..."

Şimdi ise yapabileceği konusunda emindim. Cümlesini yarıda kesip "Tamam tamam." dedim.

"Yemeğini ye Su Jin." dedi ciddi bir ses tonuyla.

"Tamam." dedim. "Telefonu kapattıktan sonra kafeteryadan bir şeyler alacağım. Yemek yemek için çıkamam. Fırtına var."

"Tamam, dikkat et." sesindeki ciddi tınıyı hala koruyordu.

"Hıhım."

Sustuk. Hattın diğer ucundan duyabildiğim tek ses arabanın dışını yalayan güçlü rüzgar ve nefesinin sesiydi.

"Su-ya." diyerek kırdı sessizliği. Sıkıntıyla iç çektikten sonra konuştu. "Gitmem gerekiyor."

"Tamam, görüşürüz."

"Kendini ihmal etme."

"Sen de."

Telefonu kapatıp masanın üstüne bıraktım ve yüzümü ellerim arasına aldım. Söz verdiğim gibi bir şeyler yemeden önce biraz daha bu şekilde kalmak istedim.

Holic | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin