Kafamı aşağıya doğru çevirip güzel gözlü kıza baktım.
Yaklaşık bir buçuk saat önce gökyüzünü izlerken kendi kendine konuşmaya başlamıştı ve uzun bir süre de hiç durmaksızın konuşmuştu. Hayallerinden ve de azda olsa yaşamından.
Belli bir süre sonra ise , artık boğazının kuruduğunu hissettiği için çenesini kapatmıştı. Ama bu çok küçücük bir an sürmüştü. Çünkü bu seferde ona yarım saattir cevap vermediğimi söylemiş ve sinirli bir şekilde bağırmaya başlamıştı.
Ardından buradan gideceğini söyleyip ayaklanmış ve hemen sonrasında da saçmaladığını fark edip tekrardan koluma yatmıştı. En sonunda da bağıra çağıra uyuya kalmıştı. Tam bir ufaklıktı.
Aklım o anlara kaydığında istemsizce gülümsedim. Zaten o geldiğinden beri alışmıştım gülümsemeye.
Bakışlarım birkaç saniyeliğine rotasını değiştirdi ve gökyüzüne tırmandı. Derin bir nefes aldım. Bana iyi geliyordu. Bu küçük kız çocuğu bana gerçekten iyi geliyordu.
Bakışlarım bir an sonra tekrardan ait olduğu yerle buluştuğunda uyuşan koluma aldırış etmeden onu daha sıkı tuttum.
Dudakları.. Dudaklarının uyurken aldığı şekil tam öpülmeye değerdi.
Ama benim bu dudakları kesinlikle düşünmemem gerekiyordu. Bunun için boştaki elimi koluna çıkardım ve üşüyüp üşümediğini kontrol ettim. Hava kararmaya başlamıştı ve iyice soğuk olmuştu. Artık içeri girsek iyi olacaktı.
Yavaşça doğruldum ve uyuşan kolumu onu uyandırmamaya dikkat ederek kafasının altından çektim. Ardından da kolumun dinlenmesine bir saniye bile izin vermeden sırtının altından geçirdim.
Diğer elimle de dizlerinin altından kavradığımda hafif kıpırdanır gibi oldu ama tekrardan uyumaya devam etti.
Bu tatlılığına gülümsedim ve kucağıma yerleşmesini sağlayıp yavaşça ayağa kalktım.
Şu an mayoyla oluşu her yerini hissetmemi sağlasa da ben iradeli bir adamdım ve güzel gözlü kız buradan gidene kadar asla böyle bir konuda kırılmayacaktı.
Hızlı adımlarla evin kapısına doğru ilerledim ve sırtımı kapıya yaslayarak geri ittim.
Muhtemelen güzel gözlü kız elli kilo kadardı. Yoksa bu kadar hafif olmasının başka bir açıklaması olamazdı.
Dudakları olabilirmiş gibi daha da büzüldüğünde son bir iradeyle şöminenin önüne ulaştım ve geldiğim gibi onu yavaşça minderlerin üzerine bıraktım. Ardından yatak odasından getirdiğim battaniyeyi daha fazla üşümemesi için üzerine örttüm.
Şömineyi de yaktıktan sonra kendimi karşısındaki minderlerin üzerine bıraktım ve sanki karşımda dünyanın en güzel tablosu varmış gibi onu izlemeye başladım.
Hayatım boyunca pek çok kadınla takılmıştım. Gezmiş tozmuş günümü gün etmiştim. Ama daha öncesine kadar böyle bir ufaklıkla hiç karşılaşmamıştım. Daha da doğrusu karşılaşmamaya çalışmıştım.
Çünkü kendisini büyük sanan ergenlerin başlarına bela açmalarını ve sonrasında da karşıma babalarını çıkarmalarını kaldıramazdım.
Sırf bu yüzden bu zamana kadar gittiğim her yerden, bana sırnaşmaya çalışan bütün ufaklıkları def etmiştim.
Ama hayat, beni her şeyiyle sınadığı gibi bununla da sınamıştı. Ufaklıklardan kaçan ben, bir ufaklıkla kalakalmıştım. Hem de baş başa bir ay. Üstelik kaçarı olmayan bir ay.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADAYA DÜŞEN KIZ
Teen Fiction"Ne demek gemi batıyor?" diye çemkirdi genç kız geminin kaptanına karşı. Bu kadar mı basitti bir geminin batması? Bu ahmak adam utanmadan karşısına geçip nasıl böyle bir şey söyleyebilirdi? Genç kız kısa bir süre kaptanın yüzüne haince baktıktan s...