Aldatılmak,
Yaşanılan en büyük ihanet..
Sevgiye, saygıya ve aşka olan inancın yitirildiği.. Hiçliğin zirve yaptığı o berbat olgu.
Ve en nihayetinde de beraberinde gelen hissizlik duygusu..
Bütün bu anlar bu durumlar o an için nasıl yaşanmıştı bilmiyordum. Rüzgar'ın annesinin nasıl toparlandığını ve başına gelenler karşısında nasıl mücadele ettiğini ise tahmin dahi edemiyordum.
Ama en çok da psikolojik açıdan hissettiklerini bilemiyordum. Çünkü onu sadece empati yapabilerek anlayabilirdim. Ve bu da onu asla tam olarak anlamamı sağlamazdı.
Ancak tüm bunların yanında bildiğim bir şey de vardı. Hem de çok iyi bildiğim.
Rüzgar'ı biliyordum. O yedi yaşındaki çocuğun hislerini çok iyi biliyordum. Çünkü aynı anda hem annesiz hem de babasız kalmanın ne olduğunu benden daha iyi kimse bilemezdi.
Kırgınlık, acı ve öfke. Zaman zaman hepsi. Zaman zaman hiçbiri.
Yine de tüm bu yaşanılanlara karşın ikimiz arasında büyük bir fark da vardı. O güçlüydü. Hem de çok güçlüydü.. Yere bastığı her adım etrafı sarsacak kadar kuvvetli ve bir o kadar da sağlamdı. Duruşu ise dimdikti. Dimdik.
Ellerim, düşüncelerimin ben de uyandırdığı hissiyat ile birlikte Rüzgar'ın saçlarına doğru kaydı. Yumuşak tutamları avucumun arasına dağılırken bakışlarımı huzurla uyuyan suratına doğru kaydırdım.
Dün gece onun istediği gibi yapmıştık.Yani sadece uyumuştuk. Sarılmış ve saatlerce uyumuştuk.
Şimdi ise ilk kez ondan önce uyanıp onu izlemenin keyfini tadıyordum. Ama bir yandan da uyandıktan sonraki ruh halini kestirememek gerilmeme neden oluyordu.
Belki de hayatını bana böylesine açtığı için pişman olacaktı. Ya da artık benim de ona bir şeyler anlatmamı isteyecekti.
Sahiden.. Ya ben? Ben ne zaman anlatacaktım ona hikayemi? Ben ne zaman bırakacaktım kendimi ona? Artık zamanı gelmemiş miydi ki?
Sanırım gelmişti.
Artık bu berbat yaşamımı paylaşabileceğim bir insan vardı yanıbaşımda. On dokuz yılın ardından omzunda ağlayabileceğim biri vardı. Daha fazla kaldıramadığım yüklerimi hiç şüphesi kaldırmama yardım edecek biri vardı.
Evet, artık zamanı gelmişti. Ve o zamanın geçmemesi için de elimden geleni yapacaktım.
Sağ avucumu saçlarından yanağına doğru kaydırdım ve narince bastırdım. Hemen ardından ise uyanması için mırıldandım.
"Sabah oldu. Uyan artık."
Çok sevdiğim yeşilleri birkaç kez daha seslenmemin ardından yavaşça aralandı. Ve hemen beraberinde sinirle homurdandı.
"Uykum var. Uyu."
Yutkundum. Bunu yapabilirdim.
"Annem.. O benim doğumumda ölmüş. Yani bir bakıma onu ben öldürmüşüm."
Rüzgar, kırpıştırmakta zorlandığı göz kapaklarını bir anda açtığında hafifçe gülümsedim. Beni bu durumda bile gülümsetebiliyordu.
"Onu sen öldürmedin. Bu çok saçma. Çok çok saçma. Sen de böyle düşünmüyorsun."
Yattığı yerden doğrulurken beni de kendisiyle birlikte kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADAYA DÜŞEN KIZ
Teen Fiction"Ne demek gemi batıyor?" diye çemkirdi genç kız geminin kaptanına karşı. Bu kadar mı basitti bir geminin batması? Bu ahmak adam utanmadan karşısına geçip nasıl böyle bir şey söyleyebilirdi? Genç kız kısa bir süre kaptanın yüzüne haince baktıktan s...