Gözlerimi , yeşilin binbir tonunu barındıran ağaçlardan ayırdım ve Rüzgara doğru çevirdim. Ardından , ciğerlerimi doyuracak güce sahip bol oksijenli havayı içime çektim.
"Keşke bir fotoğraf makinemiz olsaydı. O zaman bu harika manzarayı anı olarak kaydedebilirdim."
Rüzgar, sözlerimden sonra kafasını yarım yamalak bir şekilde bana doğru çevirdi ve kısacık bir bakış attıktan sonra tekrardan önüne döndü. Sabah uyandığından beri fazla sessizdi. Hem de çok fazla sessizdi.
Ben bir şey sormadığım sürece asla konuşmuyor ve üstelik lafı uzatmamak adına her şeye tamam diyordu.
"Heyy bana bak. Yoksa ben seni sinirlendirecek bir şey mi yaptım? Sabahtan beri çok fazla sessizsin."
Neden bir anda böyle davranmaya başlamıştı bilmiyordum. Bir türlü de anlam veremiyordum. Tamam, o normalde de çok konuşan bir insan değildi. Ama hiç değilse ortamın modunu düşürmüyordu. Konuşmasa bile beni dinliyordu.
Kesinlikle ters giden bir şeyler vardı. Bu Rüzgar değildi. Bu benim tanıdığım Rüzgar değildi. Evet Rüzgar sinirli biriydi ama kesinlikle donuk değildi. Şu an karşımdaki kişinin bakışlarındaki ifadeden hareketlerine varana kadar her yerinden gariplik sızıyordu.
Kafamı üzgünce öne doğru eğdim. Oysaki dün gece her şey ne kadar da güzel bitmişti. Her ne olduysa bu sabah olmuştu. Acaba bilmeden onu sinirlendirecek bir cümle mi kurmuştum? Onu anlamak o kadar zordu ki...
Kafamı yerden kaldırmadan bir süre peşinden yürümeye devam ettim. Sıkılmıştım. Bu sessizlikten ve ortamın gergin havasından çok fazla sıkılmıştım.
Elimi uzatarak ufak bir yaprak parçasını kopardım ve avucumun içinde sinirle buruşturdum. Bu sırada gözlerim yavaşça geniş sırtına tırmandı. Derin bir nefes verdim ve ona neyi olduğunu bir kez daha sormaya karar verdim.
Tam o anda Rüzgar, şu zamana kadar asla görmediğim bir soğuklukla gözlerini bana doğru çevirdi.
Yutkundum. Ne oluyordu?
"Sana daha ne kadar ilgili davranmamı bekliyorsun? Acıktım dedin. Kahvaltı hazırladım. Üşüdüm dedin. Şömineyi yaktım."
Ellerini sinirle havaya kaldırdı ve yüzünü sıvazladı. Sanki kendisini kontrol edemiyormuş gibi bir havası vardı.
Rüzgar.. Ona ne oluyordu ?
" Tam yüzeceğim sırada yürüyüş yapalım dedin. Onada tamam dedim. Sen daha benden ne bekliyorsun ? "
Bunları.. Bunları öyle bıkmışçasına söylemişti ki gözlerimin dolmasına engel olamadım.
Sahiden bu kadar mı yorulmuştu benden? Bu yüzden mi morali bozuktu? Bu yüzden mi ağzını bıçak açmıyordu sabahtan beri?
Belki de haklıydı..
Onun tek amacı insanlardan kaçmaktı. Bu yüzden de ıssız bir ada tercih etmişti. Peki ya ben ne yapmıştım? Buraya gelerek onun bütün düzenini bozmuştum. Dertsiz başına dert açmıştım.
" Özür dilerim. Ben gerçekten özür dilerim. "
Ellerini yüzünden çekip aşağı doğru sarkıttı ve yumruk şekline getirdi. Siniri bir türlü geçmiyordu ve ben gittikçe ağlamak istiyordum. Özür dilemiştim işte. Daha ne yapabilirdim ki?
Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım ve cevabının hayır olmasını dilediğim o berbat cümleyi kurdum.
"Bu geminin daha erken gelme şansı yok mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADAYA DÜŞEN KIZ
Teen Fiction"Ne demek gemi batıyor?" diye çemkirdi genç kız geminin kaptanına karşı. Bu kadar mı basitti bir geminin batması? Bu ahmak adam utanmadan karşısına geçip nasıl böyle bir şey söyleyebilirdi? Genç kız kısa bir süre kaptanın yüzüne haince baktıktan s...