Ağa beyler hesabı ödeyip gittiler. Haa bir de yolluk paketlettiler ve gittiler. Bir daha da kendisinden haber alamadım. Şok olmuştum resmen. Kocacığım beni tanımıyordu. Düşündürücü....
Ama çok fazla düşünecek halde de değildim açıkçası. Festivale çok az zaman kalmıştı. Dilek'in astığı ilana bir sürü başvuru oldu. İçlerinden paraya en çok ihtiyacı olduğunu tahmin ettiğim iki kızı işe aldım. Aklı başında sakin kızlara benziyorlardı. Eh yıllar içinde bende insan sarrafı olmuştum bir miktar.
Mahalenin becerikli teyzeleri, ablaları, bacıları sırayla bir çeşit yiyecek gönderdi denemelik. Valla hepsi çok beğenildi.
Bu arada kulağıma bir takım söylentiler geldi. Sahildeki boş geniş arazi satılmış ve festivalden sonra temel atma töreni yapacaklarmış.
Ayy bu da ölü sezonda bir sürü müşteri demekti. Festival bereketiyle geliyordu. Evet biliyorum benim paraya ihtiyacım çok şükür yok. Görkem Ağabeyime bir telefon etsem anında gönderir. Ama ben ayaklarımın üzerinde durmaya alışmışım para istemek zor geliyor.
Kafeyi ilk açtığım zamanlarda yaptıklarım ile karın doyururdum. Elektrik, su harcamamak için erkenden yatardım. Çok şükür şimdi kazancım iyi. Yazın kenara para koyup kışın oradan idare edebiliyorum.
Kızlar işi öğrenmek için yarım gün şimdiden çalışmaya başladılar. Uzun boylu zayıf olanın adı İpek, benim boylarımda hafif tontiş olanın adı Lale'idi. İpek Temel Reisin karısına çok benziyordu. O yüzden içimden ona Safinaz demek geçiyordu ki kalabalık bir günde;
— Lale şu tabakları makineye yerleştir. Safinaz sen de masa üçe şu keki götür.... (Hayda duymuyor mu bu?)
— Safiinaz Kızım ses versene!!! (Ayy şimdi delireceğim. Uzun zamandır olmayan bir kalabalık var. Muhtemelen organik pazara İzmir bereketi geldi)— Lale bu kız bana niye bakmıyor? Deyince Lale biraz mahçup biraz muzır;
— Abla deminden beri Safinaz diye bağırdığın için olabilir mi acaba? Ha ne dersin? Kızın adı İpek, dedi ve makaraları koy verdi. Biz böyle kahkahalarla gülerken üç numaradaki kıl müşteri tezgaha yanaşıp;
— Biz iki saattir orada servis bekliyoruz siz burada kikirdiyorsunuz. Diğeri de gözüne far tutulmuş tavşan gibi mal mal etrafa bakıyor, diye çıkıştı.
Çok mahçup olmuştum. Hemen;
— Çok çok çok haklısınız beyefendi tabağınız hazır. Safinaz Hanım sevdiceğini kapı önünden geçerken görüp heyecan yaptı herhalde. Öyle o görünce öyle oluyor böyle bir kalıyor. Siz şimdi yerinize geçin ben hemen kekinizi getiriyorum, dedim.
Lale arkasını dönmüş sessiz sessiz yaptığım aptalca açıklamaya gülüyordu. Adam iyice köpürdü;
— Yetkilisi kim buranın derhal bir yetkili ile görüşmek istemiyorum, diye bağırdı.
Ulan g.t içi kadar kafenin yetkilisi olsa ne olacak? Sanki seni yetecek tövbe tövbe.
— Şiit beyefendi lütfen yapmayın etmeyin eğlemeyin. Perihan Hanım çok sert bir patrondur işsiz mi kalalım istiyorsunuz. Ben buradan aldığım üç kuruşla iki çocuk okutuyorum. Kocam hasta ( Yalan sayılmaz ruh hastası) çalışamıyor. Bu kızlarda okuyorlar üstelik ailelerine para gönderiyorlar, diye yazdım senaryoyu.
Adam şöyle bir altı masalık küçük kafeme baktı;
— Bu kadar kazanıyor mu burası? Dedi.
— Şükür. Allah bereket versin. Tabii sizler iyi reklamımızı yaparsanız daha da iyi olur inşallah. Hepimiz biraz rahat ederiz, dedim.
Adam gayet ciddi;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU DEFA B'aşk'A (#Tamamlandı)
General Fiction2. Hikaye Geç Gelen Aşk'tan tanıdığımız Berzan Devran'ın yeni aşkının hikayesi. Berzan Devran; Devran Aşiret'inin kara kaşlı, kara gözlü, esmer, yakışıklı ağası. İstanbul'un sayılı mimarlık firmalarından birinin patronu. Katı görüntüsünün altında r...