Nişan seromonisi bitince ağabeyim annemleri otele bırakıp bizi Cenk'in program yaptığı bara götürdü.
Önceden Cenk'i arayıp rezervasyon yaptırmıştı üstelik. Vay be dedim içimden ağabeyimin içine romantik bir serseri kaçmış. Ama o serseri bizleri terk ettiği zaman ağabeyim kül kedisinin bal kabağına dönüşen arabasına benzeyecekti. Yani çokta alışmamak lazım özü neyse sonu o oluyor.
Cenk fırlaması bu sefer beni sahneye aldı. Ağabeyim yanındayken Ayşenur'a dokunmak sıktı tabii biraz.
En son bu sahneden Berzan tarafından karga tulumba aşağı indirilmem aklıma gelince daha bir tilt oldum ve Cenk'e daha çok sarıldım dans ederken.
Acayip güzel eğleniyorduk. Dünya umurumda değildi. Salı günü nişanlanacağımı bile unutmuştum. Tüm gece sahnede Cenk'le beraber kudurdum durdum.
Otele döndüğümüzde telefonumda milyon tane mesaj vardı. Hepsi de Berzan'dandı. Hiç oralı olmadım. Eşyalarımı toparladım. Bir saat sonra Ayşenur'u da alıp İstanbul'a döndük. Tabii saat çok geç olmuştu. Yine aramadım ve telefonu sessize alıp uyudum.
Sabah annemin kalk borusu ile uyandım. Yook boru dediğim kendi soluk borusu. O ses o minnak bedenden nasıl çıkıyor acaba? Bazen babamın değil onun asker olması gerektiğini düşünüyorum. Ama tabii Allah tüüm erlere acımış. Neyse yataktan kalkayım yoksa yukarı gelip zorla kaldıracak.
Telefonumu alıp aşağı indim ama anneme laf yetiştirmekten telefonumun sessizde kaldığını unutmuştum.
Kahvaltı sofrasına yardım ettik ve hep beraber oturduk. Akşam Ayşenur bizde kalmıştı. Anneme yardım edecekmiş hamarat gelin. Aman da aman aralarından su sızmıyor gelin kaynanın.
Kahvaltı bitti çayımı alıp salona geçtim. Çünkü Ayşenur ve annem yarınki menüyü hazırlama derdindelerdi. Benimse umurum bile değildi. Telefonumda "Berzan" yazısını görünce aramadığım ve ilgilenmediğim müstakbel nişanlımın şu anda sinir krizi geçiriyor olabileceği geldi aklıma. Açmasam mı acaba dedim ama korkunun ecele faydası yoktu. Yutkundum önce sonra gayet net bir sesle;
— Efendim, dedim.
Karşıda ses yoktu. Bir daha "Efendim" dedim. Hafif bir nefes verme sesinden sonra;
— Perihan iki gündür neredesin acaba! Diye sormayacağım sadece o s.ktuğumunun barına tekrar ne b.k yemeye gittin diye soracağım, dedi sinirden kısılmış bir ses.
— Yalnız değildim Berzan. Ağabeyimlerin nişanını kutlamak için gittik, dedim gayet sakin.
— Peki senin sahnede ne işin vardı yine o herifin kollarında, diye sordu bu sefer. Allah Allah bu adam bunu nereden bilebilir ki!!!
— Evet Perihan neyse Perihan. Kapıdayım Perihan. Kaldır kıymetlini de dışarı gel Perihan.... dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Öncelikle Berzan hanzosu Perihan kadar başına taş düşsün. Sonra senin işin gücün yok mu Perihan kovalıyorsun. Git işine gücüne bak. Koskoca iş adamı yakılıyor mu hiç Perihan kovalamak, diye başladım saydırmaya.
Şöyle bir üzerime baktım pek dışarı çıkacak bir kıyafet değildi ama değiştirmeye kalksam kapıya dayanırdı bu sinirle.
— Anneee Berzan gelmiş. Herhalde nişan ile ilgili konuşacak ben bir bakıp geliyorum, diye mutfağa seslendim.
İçeriden;
— Kızım sor bakalım saat kaç gibi geleceklermiş ona göre hazırlanalım, diye cevap geldi.
— Tamaaam, dedim spor ayakkabılarımı giydim ve montumu alıp dışarı çıktım.
Arabanın içinde beni bekliyordu. Arabanın kapısını açtım içerisi sıcaktı ama Berzan buz gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU DEFA B'aşk'A (#Tamamlandı)
Fiction générale2. Hikaye Geç Gelen Aşk'tan tanıdığımız Berzan Devran'ın yeni aşkının hikayesi. Berzan Devran; Devran Aşiret'inin kara kaşlı, kara gözlü, esmer, yakışıklı ağası. İstanbul'un sayılı mimarlık firmalarından birinin patronu. Katı görüntüsünün altında r...