*Bölüm Şarkısı : Reyhan Karaca - Sevdik Sevdalandık
34.Bölüm
İki gündür Kıbrıs'taydılar ve Semih sürekli iş için dışarı çıktığından kadın otele tıkılıp kalmıştı. Bu da sürekli huysuzluk yapmasına, tartışıp durmalarına sebep olmuştu. Tabii bir de iki gün önceki sarhoşluk durumu vardı ki Semih'in diline düştüğüne şimdiden bin kere pişman olmuştu. Nihayetinde eşi onu pahalı bir restorana akşam yemeği için getirmişti ama kadının hâlâ mutlu olduğu söylenemezdi. O böyle garip yemekler yemekten haz etmiyordu ki bu durum yüzündeki ifadeden de açıkça okunuyordu.
"Hande şu yemeğe atomu parçalamaya çalışan bilim adamı gibi bakmayı keser misin? Yesene artık."
"Bu hiçbir şeye benzemiyor ki. Beni İskender yemeye falan götürseydin ya." diye çıkıştı Hande de.
"Seni Kıbrıs'ın en lüks restoranına getiriyorum ve sen 'beni niye İskenderciye götürmedin?' diye fırçalıyorsun. Nasıl anormal bir şeysin sen ya? Senin beynin nasıl çalışıyor anlamıyorum ki ben."
"Ben mi dedim getir diye? Getirmeseydin o zaman," dedi ve tabağı eliyle masanın ortasına ittirip kollarını göğsünde bağladı ve arkasına yaslanıp başını diğer tarafa çevirdi. "Yemem bunu ben! İskender istiyorum"
"Ya delireceğim ya seni boğacağım şurada Hande. Bu yemek için on tane İskender parası ödedim ben."
"Bu kuşyemi kadar şeye mi verdin o kadar parayı? Ben de seni akıllı sanırdım. Saf mısın sen? Kazıklamışlar seni de ayakta uyuyorsun. Sonra da iş adamıyım diye göğsünü gere gere geziyorsun. Dışarıdan biri duysa buna o kadar para verdiğini, alnına 'keriz' yazısı yapıştırırlar senin."
"Sen bana saf ve keriz mi dedin?"
"Ben demedim de, ben desem iyi boy boy manşetlere çıkacağına ben diyeyim daha iyi bence."
"Eğer bir kez daha bana hakaret edersen seni omzuma atarım ve eve gidince de iyi bir ceza bulurum sana. Manşetlere bak o zaman nasıl çıkıyoruz? O yüzden sus bence."
Hande onun dediğini yapacağını bildiğinden sustu ve etrafına bakınmaya başladı. Semih yemeğini yedikten sonra ayağa kalktı. "Hadi gidelim."
Hande de kalktı ve Semih hesabı ödeyene kadar toparlandı. Arabaya yürürlerken Hande midesinden gelen gurultuyla gözlerini önce midesine dikti, sonra Semih'e döndü. "Semih midem sana bağırıyor."
"Anlamadım?" derken kaşlarını kaldırmıştı adam.
"Diyorum ki midem... Beni aç bıraktığın için sana çok kızmış, kükrüyor."
Semih onun bu haline gülüp kolunu uzattı ve boynunu koluyla kavrayarak onu kendisine yaklaştırdı.
"Midenden bir özür dilemem gerekiyor sanırım bu durumda?"
Hande olumlu anlamda başını sallarken hevesle "İskender yemeye mi gideceğiz?" diye sordu.
Semih ise susup yürümeye devam etti. Arabanın önüne geldiklerinde Hande aynı soruyu tekrar soracaktı ki vazgeçti. Semih inat ettiyse nasıl olsa söylemeyecekti. Bu durumda sorup durmanın anlamı yoktu. Gidince görecekti.
Deniz kokusu burnuna dolunca gülümsedi Hande ve tahta masaya oturdu. Deniz biraz aşağıda ve az ileride parlıyordu. Ay gökyüzünden ışıklar saçıyor ve onun ışıkları denize vurup ihtişamına ihtişam katıyordu. Hava da hafiften ılık ılık esiyordu. Hande kaşlarını çattı ve "Beni böyle bir yer dururken dört duvar arasına mı götürdün yani?" diye homurdandı.
"Bir saat yol geldik farkındaysan? Üstelik yol boyu mızmızlanıp, söylenip durdun. 'Senin yüzünden açlıktan öleceğim, böğrüm ağrıyor açlıktan, ölürsem mezarıma İskender koyun, daha gelmedik mi? Hâlâ mı gelmedik?' deyip duran bendim galiba?"
"Hiç de bile, ben ağzımı açmadım."
"Kapanmayan şeyi bir daha nasıl açabilirsin ki zaten?"
"Sen bana geveze mi demek istiyorsun?"
"İstemiyorum, açıkça söylüyorum."
"Odun" deyip dil çıkardı ve sağına döndü Hande. Garson geldiğinde ise asık suratıyla başka yöne bakıyordu. Semih siparişleri verdi. "İki İskender," demişti ki Hande atıldı.
"Bir de lahmacun"
Semih tek kaşını kaldırıp karısına baktı. "Onu kim yiyecek güzelim?"
"Ben" dedi Hande. Semih kahkaha attı. Garson da gülmemek için kendisini zor tutuyor gibiydi. Hande onlara baktı ve sinirle "Ne? Yiyemez miyim?" diye sordu. Semih ise gülmeye devam ediyordu. Garson güldüğünü gizlemeye çalışıyordu ama anlaşılmayacak gibi değildi.
"İçecek olarak ne alırsınız efendim?" diye sorduğunda gülüşünü biraz olsun bastırmış ve Hande'nin delici bakışlarından kaçınmak için başını Semih'e çevirmişti.
"2 ayran olsun," dedi ve garson bunun ardından koşar adım uzaklaştı. Hande hırs yapmıştı. Kesinlikle hem iskenderi hem de lahmacunu yiyecekti.
Yemekler geldiğinde ise kısa bir an pişman oldu. Yiyecekleri yerin aşçısı belli ki malzemeden sakınmamış bilakis fazla cömertçe davranmış hatta eline ne geçtiyse doldurmuştu.
Hande inatla son lokmaya kadar yerken Semih kendi yemeğini bitirmiş ona bakıyordu. Birkaç kez kendisini zorlamamasını söylese de Hande'deki inadın da kendisininkinden geri kalır yanı yoktu.
Mide fesadı geçireceğinden korkuyordu adam ama bir kere ona güldüğü için vazgeçmeyeceğini de açıkça görüyordu. Hande yemeği bitirdiğinde yürüyemeyecek kadar şişmiş bir de üstüne ilk başta belli etmemeye çalışsa da zar zor arabaya yürürken "Midem ağrıyor," diye şikâyet etmeye başlamıştı.
Semih onu kucağına alıp arabaya taşıdı. Aslında böyle bir durumda dalga geçerdi ama Hande gerçekten kötü görünüyordu. Yüzü sararmıştı.
Arabayı tam çalıştıracaktı ki Hande birden arabadan indi ve kendisini arkadaki ağaçlığa attı. Bir ağacın altına kusarken sebebini bilmediği bir şekilde de gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Ne diye inat edip yemişti ki o kadar yemeği?
Semih onun halini görünce önce ona destek olmuş, kusması bitince arabanın ön koltuğuna, arabanın kapısını açık bırakarak yan bir şekilde oturtup peçete ile ağzının kenarlarını küçük bir çocuk gibi silmiş ardından ilerideki büfeden su alıp getirmişti. Onun gözyaşlarını elleriyle silerken kızıl saçlarını da yüzünün gerisine çekti. "İyi misin şimdi?"
"Biraz midem bulanıyor hâlâ," dedi Hande burnunu çekerek. Semih onu küçük bir çocuğa benzetiyordu bu haliyle.
Hande su ile ağzını çalkaladıktan sonra Semih'e baktı. "Ağzımda kötü bir tat var," diye mızmızlanırken Semih onu kendisine çekti ve dudaklarını öpmeden hemen önce "Kocanın sözünü dinlemezsen böyle olur işte," diye mırıldandı. Hande içinden 'odun, insan öpeyim de geçsin der' diye geçirirken kollarını onun bedenine sardı. Midesi hâlâ bulanıyordu ama Semih'in ağzına kusacak kadar iğrenç olmadığına inanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dikkat! Mafya Var! ☠ - Yeniden Sevmek / Aşka Kırgın
Teen Fiction"Bir süre misafirim olacaksınız küçük hanım." Kadın kaşlarını çattı. Misafirlik rızaya bağlı olan bir şeydi ve bu adam onu zorla alıkoyamazdı. Hem küçük hanım da ne demekti? Öyle ufak tefek görünüyordu güçsüz bulmuştu her halde. Oysa o hiçbir zaman...