*Bölüm Şarkısı : Anıl Durmuş - Perişanım Şimdi
*Bölüm İthafı: marigrma
(Kendisine yeni kapağımız için de çoook teşekkür ediyorum. Ben gerçekten çok beğendim, eskisi de bir okurumun çalışmasıydı onu da çok severek kullanıyordum tekrar kendisine teşekkürler)
12.Bölüm
Semih hayatındaki en iğrenç sesle gözlerini araladı. Karanlık bir odadaydı. Birden ışık gördü. Ardından cansız bir beden... Yanındaki monitörden gelen o iğrenç, düz ve kesintisiz sesin haber verdiği ölüm acısını hissetti bir anda. Kızıl saçları sedyenin üzerinde dağılmış, yüzü sonbaharda sararıp dalından düşen yaprak gibi solmuştu. Gözlerindeki o ışık orada değildi ve süt beyazı teni kirece bulanmış gibi görünüyordu. Bağırmak istiyor ama yapamıyordu. "Beni bırakamazsın. Bunu bana nasıl yapacaksın? Benden bırakıp gidebilecek kadar mı nefret ediyorsun? Sensiz öleceğimi görmüyor musun ha?" demek istiyordu ama sadece elini tuttu ve o buz gibi teni avuçlarının arasında hissetti.
Odanın diğer tarafındaki doktoru görünce ona baktı ve koyu mavi gözlerini delici bakışlarla adama sabitlerken aslında cevabını bildiği halde "O öldü mü?" diye sorduğu an kelimelerin kaybolmuşluğu gibi bir sessizlik çöktü. Ölümün sessizliğiydi bu. Semih'in gözlerinin önünde bir mezar belirdi. Ve mezar taşının üstünde bir isim: Hande Poyrazoğlu.
Sonra bir anda etraf somutluğa büründü. Tabutun üstüne toprak atan insanlar vardı. Ve sessizlik... O kadar çok insan sadece sessizce ağlıyordu. Kimse ağıt yakmıyor, acıyla kendini kaybetmiş bağırmıyordu. Birbirlerine destek olurcasına sarılmış, ağlıyorlardı sadece. Asil bir vedaydı bu ölen kişiye. Sessiz bir veda...
Bir anda her şey kayboldu. Kapkaranlıktı etraf. Soğuktu ve sadece yere çarpan yağmur damlalarının sesi duyuluyordu. Görünürde kimse yoktu. Sadece karanlık, dar bir sokakta olduğunu fark etti Semih. Birkaç adım atmıştı ki harabe gecekondu duvarına yaslanmış şekilde oturan perişan bir adam gördü. Elindeki içki şişesini zor tutuyordu. Sarhoş olduğu yanındaki onca şişeden de açıkça belli oluyordu. Adam içkisinden bir yudum almak için başını kaldırınca Semih dehşetle bunun kendisi olduğunu fark etti. Ve sonra yine görüntü geldiği gibi kayboldu. Bir ışık gözlerinin içine dolarken kendini hastane odasında buldu.
Hızlıca doğrulduğu an vücuduna çarpan soğukla ilk fark ettiği şey gömleğinin üzerinde olmadığı oldu. Yarasına pansuman yapıldığını gördü ve anında düşünceleri Hande'ye kaydı. O odaya nasıl gelmişti? Kim getirmişti? Nasıl onu Hande'den uzaklaştırmışlardı? Sinirle kalktı ve üzerine bir şey giyme gereksinimi görmeden yoğun bakım ünitesine yürüdü. Kapının önünde sadece annesi vardı. "Anne!" diye kükredi adeta.
"Semih? Ne oldu oğlum?"
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Size beni buradan uzaklaştırın dedim mi?"
"Ama sen çok yorgundun ve uyuyup..."
"Size ne? Ölsem de başka yere gitmeyeceğim. Tamam mı? Ben onu göreceğim," diyerek kapıya yönelmişti ki annesi onu tuttu. Kadın da endişeliydi. Olanları öğrendiği andan beri oğlu için de gelini için de oldukça endişelenmişti.
"Oğlum yapma. Doktorla konuştuk ve Hande'nin bünyesinin çok güçsüz olduğunu, dinlenmesi gerektiğini söyledi."
"Ben onu gördüm anne," dedi Semih boğulurcasına bir sesle. "Rüyamda onu gördüm. Ona ihtiyacım var benim," diye devam etti ve kapıya koyduğu elini oradan çekmeden tekrar konuştu: "Ellerini tuttum. Elleri çok soğuktu. Ben... Onu gördüğümde ölmek istedim. Onu koruyamadığım için ölmek istedim. Ama ben değil o orada can çekişiyor. Ben böyle bir adaleti kabul etmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dikkat! Mafya Var! ☠ - Yeniden Sevmek / Aşka Kırgın
Fiksi Remaja"Bir süre misafirim olacaksınız küçük hanım." Kadın kaşlarını çattı. Misafirlik rızaya bağlı olan bir şeydi ve bu adam onu zorla alıkoyamazdı. Hem küçük hanım da ne demekti? Öyle ufak tefek görünüyordu güçsüz bulmuştu her halde. Oysa o hiçbir zaman...