*Bölüm Şarkısı: Paul de Senneville - Mariage d'Amour
*Bölüm İthafı: ela_dmrci
*Önceki bölüme çiftimize sormak istediğiniz bir şey varsa sorularınızı bırakmayı unutmayın lütfen :)
16.Bölüm
Eve girdiğinde üşüyormuş gibi hissetti, içinden gelen bir titreme vücudunu sardı. Kalbi kararmıştı sanki. Arkasındaki adama döndü dolu gözlerle. "Bana piyano çalar mısın?"
O piyanoya uzun zamandır el sürülmemişti, adamı affettiği de yoktu ama bağırıp çağırmanın da anlamı kalmamıştı. Kusmuştu işte öfkesini, yıllarca bitmek bilmeyen kızgınlığını sakınmamıştı. Sonunda pişmanlıkla, vicdan azabıyla kavrulan kendisiydi. Hande'ye söyledikleri o günden beri kulaklarında yankılanıp duruyordu.
Adam onu ikiletmedi, geçti piyanonun başına. Evin sıcaklığından dolayı ceketini çıkarıp gömleğinin kollarını biraz kıvırdığında pahalı saati daha çok ortaya çıktı. Her haliyle kadının kalbini tekletmeyi başarıyordu. Aşk hiç bitmiyordu demek ki; yollar, yıllar, terk edişler, gözyaşı girse de araya hiçbiri kalbe ket vurmuyordu.
Melih'in uzun parmakları piyano tuşlarına yerleşirken kadın piyanonun yanındaki, şehrin manzarasını ayaklarının altına seren camın önüne oturup omzunu oraya yasladı. Gözleri doya doya sevdiği adamı izliyor, kulakları hasret kaldığı melodilerle doluyordu. Onun çaldığı piyanonun sesi bile farklı bir güzel geliyordu.
Dışarıda yağan yağmur büyük cama vururken Paul de Senneville'nin parçası kadını uzaklara götürdü. Sakin bir denizin karşısındaydı, yanında yine aynı adam vardı. Bir tarafı arkasındaki karanlık ormanın bilinciyle titriyordu. Kendi sözlerini tekrar ona fısıldıyordu o karanlık. Melih'e sığındı bütün bunlardan. Adamın kokusu sarmıştı ortalığı. Evin loş ışığı altında, gözünden yaşlar süzülerek, içi acıya acıya, kalbi kanayarak dinlemeye devam etti.
Herkesin yüzleştiği şeyler vardı. Su ve Semih sırtlarını dönmüş olmalarının sebepleriyle, Melih geçmişiyle, Vedat içinde sakladığı kaybetme korkusuyla bir anda itiraf ettiği aşkıyla, Nergis suçsuz olmasına rağmen kendisine olan suçlamalarıyla yüzleşiyordu. En ağırı Hande'nin yüzleşmesiydi, kadın o yüzden kaçıyordu. Bebeğinin yokluğuyla, yaşamla, sevdiği adamdan ve arkadaşından aldığı yarayla nasıl yüzleşileceğini bilmiyordu. Diğer yandan o gün iki el yüreğine değmişti. Gerçek hayata dönmemişti yaşadığı o bunalımdan ama arkasından vuran ışığı görmüştü. Onu çağıran insanları fark etmişti. O karanlık odada hapis olmadığını, arkasında bir kapı olduğunu göstermişlerdi kadına. Sadece Hande'nin oraya atacak adımı yoktu. Artık gözkapaklarını açacak gücü bile tükeniyordu. Vücudu direncini bırakmıştı, her geçen gün güçsüzleşiyordu.
Semih gözlerini salondaki koltukta açtığında elini başına götürdü, ağrısına söylenip huzursuzca kıpırdanırken aşağı sarkan eli yerdeki bira şişelerinden birkaçını devirdi. Tekrar söylenirken tatsız bir tavırla koltuktan kalkıp kendini yine Hande'nin yanında buldu. Günlerdir olduğu gibi tepside olduğu gibi duran yiyecekleri görünce iç çekti. Ne zaman düzelecekti daha da önemlisi düzelecek miydi? Kadının alnında biriken terleri gördüğünde gözleri endişeyle irileşti. Üstelik yüz ifadesi korkmuş gibiydi. Elleri karnının etrafını sarmıştı. Semih onun kâbus gördüğünü fark edince kolunu tuttu. "Hande, uyan güzelim. Kâbus görüyorsun. Hande."
Kadın gözlerini açtığı an karşısında adamı gördü. Onu ittirmeyi denedi, gücü yetmese de bulunduğu günden beri adama kendi isteğiyle ilk temasıydı bu. "İyi misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dikkat! Mafya Var! ☠ - Yeniden Sevmek / Aşka Kırgın
Novela Juvenil"Bir süre misafirim olacaksınız küçük hanım." Kadın kaşlarını çattı. Misafirlik rızaya bağlı olan bir şeydi ve bu adam onu zorla alıkoyamazdı. Hem küçük hanım da ne demekti? Öyle ufak tefek görünüyordu güçsüz bulmuştu her halde. Oysa o hiçbir zaman...