Hande arabanın arka koltuğunda çantasını kurcalarken telefonunu bir türlü bulamıyordu. "Nerede bu?" diye homurdandı. Nihayetinde çantanın içindeki diğer şeyleri koltuğa dökmeye başlamıştı ki çıkardıklarını gören Mete alayla "orada köpek yavrusunu kaybetse bulamaz zaten, içinde bir ben eksiğim. Kas yapmıyor musun sen bu çantayla?" dedi.
"Sen önüne dönsene, sordum mu fikrini?"
"Bu gün yine inanılmaz güler yüzlü ve kibarsın(!) bakıyorum da."
"Teşekkür ederim sen de bu gün yine aynı seviyede sinir bozucusun."
Kerim gözlerini birkaç saniyeliğine yoldan ayırıp yan koltuğunda oturan Mete'ye baktı. Yine de ikisi arasındaki atışmaya karşı suskun kaldı. Hande bu tip konularda çalışanlara karşı oldukça anlayışlı sayılırdı. Eğer Semih'e şikâyet etse ya da çalışanlarla arasına mesafe koymak istese bunu gayet rahatlıkla yapabilirdi. Tanıştıkları zaman Kerim Hande'den hiç haz etmemiş onun Semih için tam anlamıyla bir baş belası olduğunu düşünmüştü. Üstelik çok dik başlı, inatçıydı. Bütün bunlara rağmen şimdi düşününce o sanki Semih için yaratılmıştı. Onun yanında başka birini çevresindeki kimse düşünemiyordu bile. Aralarında olan şey bazen tartışmalar, çatışmalar yaşamalarına rağmen kesinlikle garip bir şekilde uyumdu.
Kadın nihayet telefonunu bulabildiğinde eşyalarını çantasına geri toparlamadan önce Semih'i aradı. Cevap öyle hızlı gelmişti ki "alo" sesini duyduğunda ilk söylediği şey "telefon elinde mi bekliyordun?" olmuştu.
"Seni aramayı düşünüyordum."
Gülümsedi. "Su'yun yanından ayrıldım, şirkete geçiyorum."
"Nasıl geçti?"
"Normaldi. Barıştık, sen ne yaptın? Şirkete ne zaman geçeceksin?"
"Benim üç dört saatlik daha işim var dışarıda. Belki bu gün gelmem, evde görüşürüz."
"Tamam, görüşürüz o zaman." Telefonu kapattıktan sonra eşyalarını tekrar çantasına doldurup arkasına yaslanırken gözünü camdan dışarı çevirmiş, yolu izliyordu.
Semih söylediği gibi o gün gelmemiş, Hande de bütün günü Sanem'in yanında geçirmişti. Akşam eve dönerken bir miktar yorulmuştu çünkü bütün gün üretim departmanındaydılar ve on dakikalık kahve molası dışında pek de dinlenme fırsatı bulamamıştı. Sanem çalışma konusunda fazlasıyla disiplinli ve istikrarlıydı. Başladığı işi bitirmediği sürece de ara vermeye pek yanaşmıyordu. Hande o yorgunlukla eve girer girmez kendisini salondaki koltuğa atmıştı. Öyle ki montunu bile çıkarmamıştı. Merdivenlerden inen Selim'i gördüğünde koltukta hafif doğruldu. "Selam, Semih yukarıda mı?"
"Çalışma odasında" kendi elindeki dosyaları gösterdi. "Ben oyalanmadan şunları götüreyim."
O çıkarken Hande de oturduğu yerden kalkıp ayakkabılarını eline alarak merdivenleri çıktı. Çalışma odasının önünde durup kapıyı iki kere tıklattıktan sonra cevap beklemeden içeri girdi. Semih yine telefonla konuşuyordu. "Evet, bugün eft yaparım yarın elinize ulaşmış olur."
Karısını gördüğünde gülümsedi ve telefonu bir an önce kapatmak için "ben sizi tekrar ararım yarın, ödemeyi teyit etmek için. İyi akşamlar Cansu Hanım" dedi. Sonra da telefonunu cebine koyup karşısına dikilen karısına sıkıca sarıldı. "hoş geldin."
"Cansu kim?"
Semih güldü. "Hiç değişmeyeceksin değil mi? Önce 'hoş buldum' deseydin bari."
"Hoş buldum. Cansu kim?"
"Bir işletmenin sahibi, yani önemli biri değil. Kıskanacağın bir şey yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dikkat! Mafya Var! ☠ - Yeniden Sevmek / Aşka Kırgın
Novela Juvenil"Bir süre misafirim olacaksınız küçük hanım." Kadın kaşlarını çattı. Misafirlik rızaya bağlı olan bir şeydi ve bu adam onu zorla alıkoyamazdı. Hem küçük hanım da ne demekti? Öyle ufak tefek görünüyordu güçsüz bulmuştu her halde. Oysa o hiçbir zaman...