28.Bölüm/Kırgın

809 63 8
                                    

İyi Okumalar...

Olamazdı,olmamalıydı."E neden şaşırıyorsun Hazal?"gayet mutlu bir şekilde sorduğu için gözlerimi kaçırdım.Ben onu üzmemeye çalışırken,o sürekli üzüleceği şeyleri yapıyordu.

"Ciddi misin sen?"benim hiç bir zaman kurulu bir düzenim olmadı ki.Olsa da,bir gün ya birimize zarar gelir de o düzen yıkılırsa?

Böyle bir riski almalı mıydım?

"Ciddiyim Hazal.Ben artık hayatında ki tek amacı şehit olup ailesine kavuşmak olan bir çocuk değilim,onun yerine sevdiği kadınla aile kurmayı isteyen,senin deyiminle; manyağın biriyim."dolan gözlerime inat gülümsedim.

Mutluydu ve ben onun mutluluğunu bozmak zorundaydım,başımı olumsuz anlamda salladım.Son kez mutluluk dolu gözlerine baktım.

"Olmaz."sesim oldukça kısım çıkmasına rağmen duydy ve gözlerinde ki mutluluk sönüp gitti.Allah benim cezamı versin lan, nankör.

Vermiş zaten,yoksa böyle bir sevgiye karşı bu kadar nankör olamazdım.Ama olmak zorundaydım, sırf beni seviyor diye olumlu yanıt veremezdim ki.

Bu an,ikimizin de konuşmamasına rağmen oldukça hüzün doluydu.Bakışları, bütün kırgınlığını açıklıyordu.Göz göre göre onu kırmış,birde izliyordum.

Kalbimde oluşan ince sızıdan dolayı yüzüne bile bakamadan arkamı dönüp,onu öylece kırıp bencilliğimi de alarak yavaş adımlarımla yürümeye başladım.

Evet belki sadece güven kaybı yüzünden bencil davranıyor olabilirdim ama bence evlilik büyük bir sorumluluktu ve benim gibi yalnız yaşamaya alışan biri için hemen alınacak bir karar değildi.

Ayrıca yemek yemeye bile vakti olmayan,her gün tehlikeden tehlikeye koşan biri için hiç iyi bir seçenek değildi.Ben onunla operasyondayken, gözlerimin önünde bir kurşunla şehit edilmesine dayanamazdım.

Sadece onu sevdiğimi bilmesi yeterliydi, kırılmaması için.Ama fazlası zarardı,ikimize de fazlaydı.

Kendimce mantıklı bir karar vermiştim ama sebepsizce kalbimde bir ağrı oluşmuştu.İnanmazdım böyle durumların fiziksel bir ağrı oluşturacağına,yanılmışım.

Gülerek müşterisini kapıya kadar götüren marketçiyi,birbirleriyle camdan cama konuşan kadınları atlatıp daha doğrusu orada ki o mutluluğu hissederek biraz daha ilerleyerek sonunda tabura varmıştım.

Hemen odama gidip üniformamı üzerime geçirdikten sonra bir askere bizimkilerin nerede olduğunu sorup doğrudan onların yanına gittim."Merhaba."sesimi mutluymuş gibi göstermekten vazgeçip azıcık neşeli ses tonumla sakinliklerini bozmuştum.

Bana cevap verenlere de gülümsememi gönderip dolabımdan tüfeğimi çıkarıp masaya bıraktım.

"Neredeydin?"kulaklarıma ilişen Oğuz'un yumuşak sesiyle,ona kötü bakışlar göndermemek için kendimi zor tutup "Bilmem." dercesine bakış atarak ellerimi kaldırdım.

Bazen o üstüne düşer soru sorardı,bende bazen soru cevaplamaktan nefret ederdim.Şuan tam öyle bir andı,sorulara cevap veremeyecek kadar düşünceli bir hâl.

Fatih'in yanına çöküp tüfeğine yönelttim bakışlarımı."Ee nasıl gidiyor?"gülümsedi.

"Mis gibi.Omuzu zorlamıyor,tutukluluk yapmıyor,"sözümü elimle durdum."Onu sormuyorum, Demet'le nasıl gidiyor? gülümsemesi büyüdü.

İki ayrı aşk,ikisi de çok güzel duygular.Ancak ben, eşyaya duyulan aşktan yana olacağım.Çünkü,sevmeyi beceremedim.

"E güzel,ama kafa dinlemeye ihtiyacımız var."haklısın, hepimizin ihtiyacı var buna.Duyduğum neşeli ama soğuk sesle arkamda ki kapıya göz ucundan bakıp, tekrar Fatih'e döndüm.

TÜRKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin