Kucağımdaki kutuya bakakaldım uzun bir süre. Sanki ağlamak istiyor, ağlasam ne için ağlayacağımı bilmiyordum. İçimde tuhaf bir duygu yeşeriyordu. Üzgün gibiydim, mutlu, endişeli ve korkak...
Kimse bana bir şey söylemezken olduğum yerden derin bir nefes vererek kalktım. Odama yürüdüğümde Bartu'nun gönderdiği bu kutuyu takı masamın üzerine özenle yerleştirdim. Tam karşısında bulunan yatağımın üzerine oturdum ve bağdaş kurarak doğruca kutuya odaklandım. Odamın kapısı aralandığında sessiz gelişinden Gökçe olduğunu anlamam uzun sürmedi. Tam karşıma oturup benim gibi bağdaş kurduğunda kutu ile olan göz temasımı kesmek zorunda kalmıştım.
"Sence doğru mu yapıyorum Gökçe?"
Belki de bazı şeyleri kendime ispatlamak istiyordum. Bu yüzden sürekli bu soruyu sorup duruyordum.
"İnan bana böylesi senin için daha iyi olacak."
"Öyle mi olacak dersin?"
"Evet." dedi omuzlarını silkerek. "Yalnızca bir kaç ay içinde bebeğin olacak. Sence de bu her şeye değmez mi?"
"Değer." dedim derin bir nefesle birlikte. "Ama keşke benimde bir bebeğim olabilseydi."
"Her şey bitmiş gibi konuşma." dedi Gökçe sahte bir kızgınlıkla. Ardından da hınzırca sırıtarak devam etti. "Hem belki de Bartu Kara'ya benzeyen minik bir kızınız olur."
İşte şimdi gülme sırası bendeydi. Hatta biraz abartarak kahkaha attım. Öyle ki göz pınarlarımdan yaşlar süzüldü.
"Bana evcilik oyunu teklif eden adamdan mı bahsediyoruz?" dedim biraz sakinleştikten sonra. "Hiç sanmıyorum."
"Ben o kadar emin konuşma derim güzelim. Sonuçta sana yalandan da olsa evlilik teklifi etti bu adam. Hemde bir kere değil. Peki neden seni bu kadar düşünüyor? Neden bu bebeği evlatlık edinmeni bu kadar çok istiyor?"
"Neden?" diye sordum mantıklı gelen soruları ile.
"Çünkü bu adam senin üzülmeni istemiyor. Tamam düşününce biraz saçma geliyor olabilir. Sonuçta birbirinizin hayatında sadece bir kaç gündür varsınız. Ama senin de hissettiğin gibi, bu adam senden hoşlanıyor olabilir."
Olabilir miydi gerçekten? Benim ondan etkilendiğim kadar o da benden etkilenmiş olabilir miydi?
"Onun adının geçmesi bile seni Leyla'ya bağlıyor." diyen Gökçe artık dalga geçiyordu.
"Hiçte bile!" diyerek boğazımı temizledim.
"Oysa çoktan kızardın." Gökçe artık sesli bir şekilde gülüyordu. Arkama dönerek yastığıma uzandım ve Gökçe'nin sırıtan suratına fırlattım.
"Gülme."
Yastık darbelerimden kendini korumaya çalışsada gülmekten pek becerdiği söylenemezdi.
"Aslında..." diye konuşmaya başladığımda az önceki neşemden eser yoktu şimdi sesimde. Bir anda durgunlaştığım için Gökçe'de merakla bana bakıyordu şimdi.
"Bu gece ona her şeyi anlatmak istiyorum. Onunla konuşmak, bu bebeğin benim için aslında neden bu kadar önemli olduğunu söylemek istiyorum. Ama bir yandan da bunun ancak bir salaklık olacağını biliyorum. Düşünsene zaten sırf bana acıdığı için bu bebeği evlatlık edinmeme yardımcı oluyor, bir de kalkıp 'ben aslında rahim kanseriyim, doktorumun bana verdiği iki aylık süreç içerisinde tek kurtuluş yolum hamile kalmak' desem neler olur tahmin edebiliyor musun? Ben edemiyorum. Bir de beni bıraktığında biraz fazla sert çıkıştım galiba, acaba üzüldü mü?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAYSA
General FictionUmutsuz bir kadın ve hırsız bir adamın hikayesi. Kitap en başından değiştirilerek yeniden yazılıyor...