8. Bölüm

11.9K 1.1K 182
                                    

Korkunun kan olup aktığı damarlarımdan sıcaklık tüm bedenimi etkisi altına alırken kalbimin artan ritmini kulak ardı ettim.

Issız bir parkta ve artık tamamen kararan hava ile karşımda duran iki yabancıyla birlikte yalnızım. Ne bağırsam sesimi duyacak birileri vardı ne de yardımıma koşacak...

İkidir karşıma çıkan bu iki yabancı onlardan korkmama sebep oluyordu. Karşıma ilk çıktıklarında bana yine çalınacak bir mücevherden bahsetmişlerdi. Şimdi ise sanki o mücevheri çalmışlar gibi parlatmaya geldiklerini söylüyorlardı. Sanki çaldıkları mücevher benmişim gibi.

"Benden ne istiyorsunuz? Sizi tanımıyorum bile!" dedim sesimi biraz yükselterek. Belki sesimi duyan olurdu da yardıma gelirdi diye bir umudum vardı. Oysa tüm hayatım bir umut parçasına bağlıyken ben her seferinde o umudun boşa çıktığını görmüştüm. Yine de umuttu işte. Tıpkı umut etmenin de bir umut olduğu gibi.

"Fazla soğukta kaldın sanırım güzelim."

Güzelim?

"Ya söylediklerimizi anlamıyorsun ya da gerçekten soğuk seni fena çarpmış."

Karanlıkta yüzümü ne kadar görüyorlardı bilmiyorum ama sanırım devirdiğim gözlerimi ve buruşturduğum yüzümü görmemişlerdi.

Elim zaten cebimde olduğu için yanıma alıp almadığımdan emin bile olamadığım telefonumu aramaya başladım. Fakat yoktu. Kahretsin! Neden dışarı çıkarken yanıma telefonumu almamıştım ki?

Karşımda ki adamları umursamadan ellerimi soğuğa çıkararak alnıma hafifçe vurdum. Çünkü telefonum çantamda kalmıştı, çantamda hâlâ hastane otoparkında bekleyen arabamda. Yani yanıma alamamam çok normaldi.

Sinirle bakışlarımı şaşkınca beni izleyen adamlara çevirdim. "Anlamıyorum!" diye bağırdım ardından. Sanırım bu ani ruh değişikliğim onları şaşırtıyor gözlerinde beni deli yerine koyuyordu. Umrumda bile olmadı. "Kimsiniz, ne diyorsunuz, ne istiyorsunuz anlamıyorum!" diye bir kez daha bağırdım. Hatta bu sefer sesim yankı bile yapmıştı.

Gözlerini kocaman açan adam "Ooo!" dedi yayvanca. "Hem değerli hem öfkeli."

Ardından iğrenç ve hırıltılı bir kahkaha attı.

"Bizden bu kadar çabuk sıkılma. Daha çok görüşeceğiz."

"Sen öyle san! Polise vereceğim sizi. Şikayet edeceğim. Böyle ikide bir beni rahatsız etmek ne demek göreceksiniz!"

Ulan Bartu! Bende sana güvenip bu adamları halletmeni bekliyorum saf gibi. Niye kendi işimi kendim yapmadıysam?!

Adamlardan biri ağzını araladığı sırada uzaktan bir ses duyuldu. Hepimizin bakışları arka tarafı bulduğunda bir kadın "Maysa?" diye sesleniyordu.

Büyükannem.

Adamlar tekrar bana döndüğünde her zaman ki gibi iri olanı konuştu. "En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere hanım efendi, ah pardon, Maysa!"

Ona hiç yakışmayan sahte bir sevimlilikle sırıttı ve göz kırptı. Ardından büyükannemin geldiği yönün aksine hızlı adımlarla yürüyerek gözden kısa sürede kayboldular. Peki ben ne yaptım? Ağzım bir karış açık öylece karanlıkta kaybolan adamları izledim. Koluma temas eden eller ile korkuyla yerimden sıçrarken büyükannemin endişeli bakışları ile karşı karşıya geldim.

MAYSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin