24. Bölüm: "İyilerin ve Kötülerin Yörüngesi"
(Part 2)Upuzun bir bölüm ile karşınızdayım! Bu bölüm için çok uğraştım, çok olaylı ve çok uzun olduğu için sindire sindire okumanızı istiyorum.
Keyifli okumalar!
*İnsanların bazı tepkilerinden daha çok o tepkiye verdiğiniz kendi tepkinize şaşırdınız bazen.
Biraz önce söylediğim şeyi söylerken kendimden o kadar emindim ki, hiçbir şey beni pişman edemezdi. Şimdi öyle değildi, bir aptal cesaretine kapılıp gittiğimi hissediyordum ve buna gerçekten çok şaşırıyordum.
Gerçekten aptal mıydım yoksa doğru muydum?
Doğrularım mı aptalcaydı yoksa benim aptalca olduğunu düşündüğüm şeyler mi doğruydu?Aklıma lise döneminde yaptığım bir aptallık gelmişti. Hiçkimsenin giremediği bir oda, okulun en kaba hocasının odasıydı. Ve o hocaya hayatım bağlıydı.
Edebiyat sınavından doksan beş aldığımda her zaman umursamaz olan annem her defasında sinirlenirdi. Edebiyatta değildi bu, her dersteydi. Annem derslerime önem verirdi ama bu benim ve geleceğim için kaygılandığı için değildi.
Onun kızı iyi bir mesleğe sahip olmalıydı çünkü o iyi bir mesleğe sahip tanınmış biriydi.
Elimdeki sınav kağıdımla o hocanın kapısına giderken korkum bana cesaret vermişti ve bütün cesaretim yerindeydi; hiç olmadığım kadar.
Korku cesareti besleyen en büyük yemdi.
Yapabilirim dediğim on bininci dakikamda hocanın kapısının önünde durmuş ve elim kapının kulpunda öylece asılı bir şekilde nefes alıp veriyordum. Sonra bir öğrenci beni arkamdan içeriye doğru etti ve ben pata küte hocanın odasına girdim.
Hocanın bana şok içinde baktığını hatırlıyordum. Hem şaşırmıştı hem sinirlenmişti. Konunun ne olduğunu sorduğunda beni bir sınav daha yapmasını istediğim için patladığını ve benden beş puan daha keserek beni kovduğunu hatırlıyordum. Cesaret kabuğum yüzüme kapanan kapının etkisiyle yok olmuştu.
O beş puan, annemin bana bakan aciz bakışlarından daha acı değildi.
Aptal olduğumu bir kez daha kabul ederek tekrar şimdiye döndüm. Tolga'nın gözlerinin içine bakarken bütün cesaretim beni terk edip güneşi saklayan bulutların arasına karıştı. Burnumun ucuna düşen yağmur damlaları kırılan cesaretimin aciz parçaladıydı. Ellerimi kazağımın eteklerine getirip güç almak ister gibi tutarken dudaklarımı birbirine bastırıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA DERMAN
Dla nastolatków"Ve artık ben, kendi avuçlarımda, kendi felaketimin izlerini taşıyordum." ♫ Soğuk bir Eylül gecesi, Babası nefret ettiği bu hayattan göçüp gitmesine rağmen onun varlığına inan o kızın, o gecede dikkatini çeken bir iz; bir leke. Tek bir iz, tek bir l...