Yataktan kalkıp perdeyi açtım. Bu sabah her zamankinden daha mutluyum, çünkü uzun zamandır iş arıyordum ve artık buldum. Hem de istediğim gibi bir iş. Üzerimi değiştirmeden salona geçip, birleşik olan mutfağa girdim. Makineye kahve koyup çalıştırdım. Balkona çıkıp çiçeklerimi suladım. Çalışayım ya da çalışmayayım, erken kalkmak sevdiğim bir alışkanlığım.
Bu arada kendimi tanıtmadım, ben Kainat Turna. üniversiteden beri yalnız yaşıyorum, ve tek çocuğum. Daha önce de belirttiğim gibi yarın yeni işime başlıyorum. Biraz tedirginim çünkü çok büyük bir risk alıp çalıştığım şirketten daha iyi bir iş bulmak için ayrıldım. Neredeyse bir senedir iş kovalıyordum ve tam umudumu yitirip hata yaptığımı düşünürken, Pusatoğlu Holding'e yaptığım, yönetici asistanlığı başvurum kabul edildi.
Kahveden büyük bir kupa doldurup balkona çıktım ve hazırladığım tostla yerken, bol bol d vitamini depoladım.
Balkonum küçük ama ben burayı ölü alan yapmak istemedim. Birkaç çiçek alıp yerleştirdim, sonda balkon korkuluklarına yapılan masalardan görüp hemen almıştım.
Kurma işinde de sağ olsun Alper yardımcı olmuştu. Alper mahalleden arkadaşım, hatta dostum diyebilirim. Ne zaman başım sıkışsa, nerde olsa koşar.
Mahallemde hala komşuluk var. Neye ihtiyacım olsa, birisini ararım. Çoğu işinin karşılığını almayı bile kabul etmiyor. Gerçi ben onların haberi olmadan o parayla çocuklarına hediye alıyorum o ayrı.
Kahvaltımı bitirip kupama bir kahve daha doldurdum. Tekrar balkona oturup, telefonumu alıp instagrama girip keşfete tıkladım.
Öyle çok paylaşım yapan biri değilim. Hep keşfette başkalarının paylaştığı şeylere bakarım. Galiba eğlenceli geliyor. Daha sayfayı aşağıya doğru bile kaydırmamıştım ki telefonum çaldı. İyi insan lafının üstüne gelirmiş, gerçi Alper gelmedi aradı ama olsun. Atasözü buraya cuk oturdu. Telefonu ikinci çalışta açtım.
"Alo. Alper."
"Nasılsın Kainat?"
"İyiyim balkonumda son sabah keyfimi yapyorum. Malum yarın işe başlıyorum." Güldüm. "Haftasonlarını niye saymıyorsam?"
"Doğru." Sesi pek canlı değildi. Halbuki hep mutlu şen şakrak konuşurdu benimle.
"Sen iyi misin?"
"Nurcan Teyze'ye üzüldüm."
"Ne oldu ki ona?"
"Sen duymadın tabi. Dün satış yaparken düşmüş bileği çatlamış."
"Ne? Hayır duymadım, nasıl olmuş?"
"İşte yolda elma şekeri satarken. Bir anda dengesini kaybetmiş düşmüş. Hastaneye götürdüm alçıya aldılar."
Nurcan Teyze mahallenin en yaşlı sakinlerinden biriydi. Gerçekten sakindi. Hiç diğer huysuz yaşlılar gibi değildir. İki oğlu var, ama babaları ölünce başka şehirlerde iş bulmuşlar. Annelerine para yolluyorlarmış ama sonra ev aldık, araba aldık kredi ödüyoruz deyip kesmişler. Nurcan teyze eşinden kalan bir ev bir de emekli maaşıyla hayatını sürdürmüş.
Azıcık emekli maaşı yetmeyince evinde elma şekeri yapıp satmaya başlamış. Ben buraya taşındığımdan beri her gün o yaşlı haliyle trafik ışıklarının orada elinde büyük bir çantayla satış yapar. Hee sanmayın mahalleli yardım etmemiş. Nurcan Teyze bu yaştan sonra ben ele muhtaç olmam deyip hiç bir yardımı kabul etmemiş.
Alper'e Nurcan Teyze'ye gideceğimi söyledim. O da gelecek orada buluşup ne yapabileceğemize bakacaktık.
Hemen dolabın başına geçip siyah bir jean, V yaka beyaz tişört alıp giyindim. Saçlarımı arkadan sımsıkı at kuyruğu yaptım. Telefonumu alıp evden çıktım.
Nurcan Teyzenin evi bir sokak aşağıdaydı. Eski ahşap, dublex bir evi vardı. Oraya vardığımda Alper de arabasıyla kapının önünde durdu.
"Selam."
"Selam. Ayağa hiç kaldırmasamıydık kapıyı çalıp."
Alper gerçekten çok düşünceliydi ama bilmediği şey Nurcan teyze bana çok güvenirdi. Bir keresin de hasta kız kardeşinin yanına bursa'ya gittiğin de anahtarını bana bırakmıştı.
Elimi cebime atıp anahtarı salladım."Bende anahtarı var hadi."
Kapıdan içeri girince Nurcan Teyze bana seslendi.
"Kainat, sen misin kızım?"
"Evet Nurcan teyze benim. Alper de yanımda."
Sesi mutfaktan geliyordu. İçeri girince Alper de ben de şaşırıp kaldık. Nurcan Teyze bir sürü elma şekeri yapmıştı.
"Nurcan teyze bunlar Ne?"
"Ne olacak kızım. Görüyorsun işte, işimin başındayım." Dedi alay ederek.
Hayretim iki katına çıktı. "Bu halde mi?" deyip ayağını gösterdim.
"N'apayım Kainat. Faturanın son günü satayım şunları ödeyeyim, keserler yoksa."
"Olur mu canım, sen ver faturayı hemen öderim ben."
Nurcan Teyze uzattığı faturayı geri çekti. Bizden yardım istemedi. Alper de şansını denedi.
"Ver Nurcan Teyze borç vereyim sonra öde."
"Ne ele muhtaç olurum, ne borç alırım. İyilik yapacaksan beni trafik ışıklarının oraya bırak."
Nurcan Teyze inatçıydı, ama ben de inatçıydım. Madem benden para istemez o zaman ben de onun emeğini para yapar ona verirdim. Ne borç, ne yardım.
"Tamam Nurcan Teyze. Ama bu halde sen de çıkamazsın. Dolduralım çantaya şunları ben satar sonra faturayı senden alır yatırırım oldu mu?"
Alper de, Nurcan Teyze'de bana baktı. Sanki ilk kez görüyorlardı beni.
"Olur mu kızım öyle şey?"
"Doğru Kainat olmaz öyle şey."
"Niye olmasın?"
"Türlü türlü insan var. Sapığı tacizcisi." dedi Alper ama dinlemeye niyetim yoktu benim.
"Sapığı varsa Benim de elim var. Geçiririm çantayı kafasına, itiraz istemiyorum. Sen beni ışıklara bırak yeter. Nerde Nurcan Teyze iş çantan." deyip lafını bile beklemeden kapının yanındaki askılığa gidip aldım çantayı.
Nurcan teyze hala olur mu? diyordu. Ama onu duymazdan geldim, hızla doldurdum elma şekerlerini.
Biraz ağırlaştı çanta. Değiştiriyorum, feci ağırlaştı, bu kadın nasıl taşıyor bunları? İnadımı kıramayacağını anlayınca Alper taşıdı arabaya kadar.Nurcan teyzeyi içerideki koltuğa yatırıp hoşçakal deyip çıktık. Alper beni ışıklara kadar getirdi. Tabi ki dikkatli ol demeyi unutmadı. İnsanın böyle arkadaşı olması ne güzeldi.
Arabadan inip ışıkların ilerisine yürüdüm henüz trafik yoktu, neyse ki burası istanbul. Birazdan sıkışırdı nasılsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMA ŞEKERİ
RomanceBirbirine zıt iki insanın karşı konulmaz aşkına hazır mısınız? Sanırım evet dediniz? O halde sizi duygusal, zeki, güzel, çalışkan Kainat ile inatçı, zeki, yakışıklı, ama ilişkilere karşı, hatta zayıflık olarak gören Pars'ın aşk serüveni ile baş baş...