Mecburum.

13K 468 34
                                    

Binadan içeri girerken ayaklarım geri geri gitti. Buraya bir daha ayak basmayacağımı söylemiştim hem kendime, hem de o kendini beğenmişe. Tamam ben de hatasız değildim, ama beni nasıl onu etkilemeye çalışan, o kızlarla bir tutardı? Beni tanımıyor bile.

Bunları düşünüp boşu boşuna kızıyordum. O adamdan iki saat sonra özür dileyeceğim. Dilemek zorundayım, mecburum. Çünkü işimi şu an kaybedersem, yeni iş bulmam uzun sürer ve benim çok fazla birikimim yok.

Odama çıktığım da hala gelmemiş olmasından mutluydum. Dünkü gibi erkenden burda olur diye korkmuştum. Neyse ki yok, biraz konuşmamı prova edebilirdim.

Çantamı askıya asıp kendi kendime konuşmaya başladım.

"Ben özür dilerim. Hatalıydım..." Bakışlarımı gören adamı diri diri yakmak istiyorum sanırdı. Suratıma tatlı bir tebessüm taktım. "Pars bey. Çok özür dilerim, haklısınız..." Evet bir de sana aşığım de tam olsun. Bu hareketlerle, bu laflarla düşüncesini kuvvetlendirirsin ancak. Daha resmî bir surat takındım. Ama biraz da olsa mahcup görünmeye çalıştım. "Pars bey. Dün olanlar çok tatsızdı. Size başka ya da türkçe fark etmez hakaret etmemeliydim. Bunun için üzgünüm. Özür dilerim."

Evet evet bu iyi, hatta bu en iyisiydi. Hem ne için özür dilediğimi de açıklıyordum böylece.

Dün bitiremediğim evraklara baktım. Bunları da bitirirsem belki özürüm havada kalmazdı. Dün gelmeyeceğim bir daha deyip şimdi buradaydım, beni kesinlikle kovacaktı. Kurtuluş yoktu. İnanmak başarmanın yarısı, denemeden bilemem.

🍎🍬🍎🍬🍎🍬

Telefonun hatırlatıcısı çaldı. Pars'ın geliş saatini haber veriyordu. Kalkıp amerikano makinesine bir kapsül koydum. Gazeteleri ayarlayıp not defterimi aldım. Kahve olmak üzereydi. Onu da alıp odaya geçtim. Beni gördüğünde sinirli, ya da kibirli her bakışa kendimi hazırladım.

Bu kat boş olduğu için her ses net duyuluyordu, tabi benim odamdan. Pars'ın odası resmen ses geçirmezdi. Bu yüzden içeri girince sıçradım. Korkarak ona baktığımda ne sinir, ne kibirli gülüş, sanki rahatlamış gibiydi suratı. Hafif ama yine kibirden uzak bir gülüşle bana baktı. Masasına doğru ilerleyince oturur diye bekledim ama o karşıma gelip durdu.

"Kainat ben dün için özür dilerim."

Ne? Ben doğru mu duyuyorum? Yoksa kibirli şehir ayısı benden özür mü diliyor? Yok ya ben daha uyanamadım, hala yatağımdayım, alarm çalacak birazdan.

"Dün biraz kabalık ettim. Hatta saçmaladım, sen işinde çok iyisin ve ben senin gibi bir asistanı kaybetmek istemem. Bundan sonra işimize bakalım olur mu? Tatsızlık olmasın artık."

Yok ya valla rüya değil. Anladıım, bu Pars değil. Kesin onu kaçırıp yerine onun gibi yakışıklı ama kibar bu adamı koydular, yoksa bu ani değişimin başka açıklaması olamaz.

"Kainat." Bana dikkatle baktı patronuma benzeyen adam.

"Afedersiniz. Şaşırdım, aslında ben de sizden özür dileyecektim."

Elini kaldırdı. "Hayır hayır, ben o lafı hakkettim. Sen benim özrü mü kabul et yeterli." Deyip sıcacık gülümsedi.

Böyle gülümseyince içime bir şeyler dolmuş gibi oldu. Niye böyle oldu ki? Hâlâ benden cevap beklediğini fark edince utandım.

"Şeyy... Önemli değil. Bence de bitsin gerginliğimiz, işimizi yapalım."

"Bence de." Deyip yerine oturdu.

Çok rahatlamıştım, gerçekten çok rahatladım. Hem işsiz kalmadım, hem patronum o kadar kötü bir adam değilmiş. Günlük programını okudum. Başıyla onaylayıp gülümsedi. Yine o gülüş sıcacık yaptı içimi.

ELMA ŞEKERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin