Dün geceki yemek beklediğimden güzel geçmişti. Berkem ve Pars çok iyi anlaşmış, hatta Pars ona iş bile teklif etmişti. Benim için onu işe almasını istememiştim. Bunu söylediğimde bozulmuştu. Aslında onun haksızlık yapmayacağını, gerçekten iyi değilse işe almayacağını bilmem gerekirdi. Artık o kadar tanıyordum onu.
Gözüm sürekli kapıdaydı. Dün akşam, bugün bir işi olduğunu, eski saatte geleceğini söylemişti ama ben yine de bakıyordum. Bu da yeni huyumdu, ondan ayrılır ayrılmaz, özlemeye başlıyordum.
Özlediğim duygulardı. Belki de artık daha fazla beklemeye gerek yoktu. Ona söylemeliydim, sonra... sonrasını, sonra düşünürdüm. Kalemi bir aşağı bir yukarı parmaklarımın arasında haraket ettirirken Funda'nın sesiyle irkildim.
"Ne o, hangi hülyalara daldın." Dedi. Yüzünde tebessüm vardı, ama farklı bir şey daha vardı.
"Yok ya, öyle gözüm dalmış, ne rüyası?"
"Bilmem, belki Pars beyi düşünüyorsundur!." Deyince şaşırdım. Anlamıştı. İyi de nasıl?
"Sen..." sözü mü kesti.
"Evet, hissetmiştim. Gerçekten olduğunu yeni fark ettim. Sen emin misin, Pars beyden Kainat? Yani iyi bir Patron ama ben onu hiç ciddi bir ilişkide görmedim." Deyip, bir anda eteğindeki tüm taşları döktü.
Sıcacık bir gülümseme yollayıp, ayağa kalktım. Ellerini tuttum.
"Önceki hayatı hakkında biraz bilgim var." Önceki hayatı demiştim, benimle olan hayatı yeni hayatı mıydı? Kendi sorumu bırakıp, Funda'ya yoğunlaştım. "Ama iyiyiz, gerçekten." Dedim, beni gerçekten düşündüğü için konuştuğuna emindim.
"Bilmiyorum. Sen iyi birisin. Pars bey kötü demiyorum. İlişki insanı değil o, daha önce bu yüzden burayı taşlayan bile oldu. Yine de emin olmadan adım atma bence." Dedi kolumu tutarak.
"Merak etme. Henüz tam olarak bir ilişkiye başlamadık." Yakında olabileceğini şimdilik kendime sakladım. Öncelik Pars'ındı, önce o öğrenecekti.
Gülüp, odamdan çıktı. Yerime tekrar oturup saate baktım. Bugün geçmiyordu sanki. Asansörlerin oradan tekrar bir topuk sesi gelince Funda'nın geri geldiğini sandım.
Ama odamdan, yabancı bir kadının geldiğini görünce karşılamak için koridora çıktım. Müşteriler bu kata gelmezdi, onlarla Fırat bey görüşürdü. Muhtemelen yanlış gelmişti.
Beni görünce gülümsedi. En fazla 50, 55 yaşındaydı. Güzel alımlı bir kadındı. Kahverengi, arkadan sımsıkı topuz yapılmış saçları, muhtemelen boyaydı, çünkü hiç beyaz görünmüyordu. Gri bir takım elbise giymişti. Karşımda durunca boyunun topukluma rağmen... ki onda da topuklu vardı, çok uzundu.
"Hoşgeldiniz, Fırat beyi arıyorsanız otuz ikinci katta onun odası." Dedim kibarca.
Kadın mavi gözleriyle baştan aşağı süzdü beni.
"Hayır, ben Pars Pusatoğlu'na geldim." Dedi.
"Kendisi henüz gelmedi. Kusura bakmayın, müşterileri burada ağırlamayız da..." derken sözümü Kesti.
"Ben müşteri değilim. Pars'ın annesiyim." Dedi.
Bir sürü duyguyu aynı anda yaşadım. Şaşkınlık, öfke, hayal kırıklığı. Aklınıza ne gelirse. Bana öldü dediği annesi, karşımda dururken başka ne hissedebilirdim ki. Yüzüne biraz daha bakınca aralarında ki benzerlik bile şüpheye yer bırakmıyordu.
"Bir sorun mu var? İyi misin? Suratın bembeyaz oldu." Dedi kadın sahte bir ilgiyle.
"Evet, kusura bakmayın. Pars bey henüz gelmedi, ben sizi onun odasına alayım. Birazdan kendisi de gelir."
🍎🍬🍎🍬🍎🍬
Kadını Pars'ın odasına alıp, kahve götürdüm. Odasından çıktıktan sonra tekrar kendi odama dönmedim. Koridorda ordan oraya volta atıp, Pars'ı bekliyordum. Saat 11.00'e gelmişti. Daha fazla bekleyemedim.
Telefonun mesaj kısmını açıp, yazmaya başladım.
K. Neredesin?
Yazıp gönderdim. Daha mesaja cevap alamadan, asansörün istenilen katta durduğunu belli eden sesini duydum.
Pars elinde telefonuna bakarak geliyordu. Onu özlediğimi bile unutmuştum sinirden. Şu an hatırlamaya da gerek yoktu. Bana bu yalanın hesabını verecekti. Zaten bana neden, annesinin öldüğünü söylemişti ki? Evet bana önce onu açıklamak zorundaydı.
Telefona bakarken gülüyordu, sonra ceketinin cebine koyarken beni görüp, gülüşünü derinleştirdi. Ona doğru birkaç adım atınca kollarını açtı.
"Kapıda karşılanacak kadar çok özlenmişim." Dedi göz kırpıp.
Odasında onu bekleyen annesinin görüş mesafesinden çıktığımdan emin olunca durdum. Suratımı görünce kollarını indirdi. Gelip, önümde durdu.
"Odanda seni bekleyen bir misafirin var." Dedim, sesim buz gibi çıkmıştı.
Bakışlarıma ve ses tonuma anlam veremedi.
"Kim?" Dedi sadece.
"Annen."
Suratından şaşkınlık değil, öfke geçiyordu. Bütün yüz kasları seğirdi.
"Sen bana onun öl..." Dedim ama ben lafını tamamlayamadan Pars odasına doğru, hızlı ve sert adımlarla gitmeye başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMA ŞEKERİ
RomanceBirbirine zıt iki insanın karşı konulmaz aşkına hazır mısınız? Sanırım evet dediniz? O halde sizi duygusal, zeki, güzel, çalışkan Kainat ile inatçı, zeki, yakışıklı, ama ilişkilere karşı, hatta zayıflık olarak gören Pars'ın aşk serüveni ile baş baş...