Kafam kazan gibi geceden kalmaydım. Hatta en ufak ses bile rahatsız ediyordu. Bir daha önemli bir toplantım olduğunda önceki gece dağıtmayacağım.
Dün gece Nila barda kafayı çekmiş sonra orada tanıştığım bir hatunun evine gitmiştim. Ama sabah yine malum son, bir gece birlikte olduk diye kız kendini sevgilim sanmış bana kahvaltı hazırlamış bu günkü programımı sormuştu.
Hemen toplantımı hatırlayıp ona cevap bile vermeden çıktım evinden. Arkamdan "Kaba, ayı herif tipine bakan nazik bir adam sanır." dedi. Yani ben bu kadarını duydum.
Gerçekten bu kadar aptallar mı acaba? Bir gece takılmak sevgili yapmaz bunu bilmiyorlar mı? Neyse ne sonuçta aynı şey oldu.
Başımdaki ağrı o kadar şiddetliydi ki yanlış yola saptığımı sonra anladım. Neyse ki telafi edilemez bir hata değildi. İlerde ki ışıklardan geri dönerdim.
Işıklara yaklaşırken bir an, sadece kısacık bir an ağrının şiddetinden gözümü kapattım. Ardından bir kadının "Hayıııır." diyen çığlığını duydum. Gözümü açtığım da dikiz aynasından genç bir kadının yerde olduğunu gördüm. Hemen arabayı sağa çektip aşağı indim. Hızla yanına gittim. Galiba ona çarpmıştım.
"İyi misiniz, bir şeyiniz var mı?"
Kafasını kaldırıp bana baktığın da bir çift güzel yeşil gözle karşılaştım. Bıçak gibi bana bakıyordu. Ben daha anlamadan ayağa kalkıp bana bağırmaya başladı.
"N'aptın sen, mahvettin şekerlerimi. Kırmızı ışığı görmedin mi?"
"Şeker mi? Kırmızı ışık mı? Ne şekeri ya?"
"Evet şeker. Elma şekeri. Mahvettin hepsini n'apacağım ben şimdi?"
Yere bakınca bir sürü parçalanmış elma şekeri gördüm. Kız da hiçbir şey yoktu. Elma şekerlerine bakmak için eğilmişti yere. Yeşil gözleri bana hala öfkeyle bakıyordu. Neredeyse ağlayacaktı. Zaten başım ağrıyordu. Bir de bununla uğraşamazdım.
Ceketimin cebinden cüzdanımı çıkarıp 200 liralık bir banknot uzattım. Şaşırmış şekilde bir bana bir paraya baktı. Anlaşılan az bulmuştu. Bir 200'lük daha çıkardım. Tepkisi aynıydı.
"Bak bu zararını karşılar. Daha fazlasını bekliyorsan çok beklersin."
"Sen ne terbiyesiz bir şeysin be, insan önce özür diler. Sen kırdığın her şeyi parayla mı düzeltiyosun?"
Ne özürü zararını ödüyordum işte daha ne istiyordu ki?
"Bak al şu parayı, acelem var uğraşamam seninle."
"Mağarada mı büyüdün sen ya? Kırmızı ışıkta geçtin. Şekerlerimi ezdin bir özür bile dilemeden para verip kurtulmak istiyorsun."
Bir işportacı için biraz fazla çenesi vardı. Hiçbir ukalalığa tahhammül edemezdim. Ben de sinirlendim.
"Bela mısın be? Kırmızı da falan geçmedim. Ayrıca senin şekerlerinin yolda ne işi var?"
Geçmiş miydim? Belki de geçmiştim, hatlamıyordum. Ama bu cazgır işportacıdan özür dileyecek değildim. Bana gözlerini dikmiş sert sert bakıyordu.
"A, a şuna bak hem suçlu hem güçlü."
"Uzatma al şunu geç kalacağım senin yüzünden."
Parayı tekrar uzattım ve hiç ummadığım bir tepki aldım. Biraz fazla para koparmak istediğini sanarken o elimi ittirdi.
"Eksik olsun paran. Nezaket yoksunu. Hadi bin arabana."
Biraz kalakaldım. Sonra arabama geri döndüm. Aynadan izlediğim de sağlam elma şekerlerini çantaya doldurduyordu. Arabayı çalıştırdım.
Hareket etmeden önce kızın bana "Şehir ayısı" dediğini duymuştum.Toplantıya zar zor yetiştim. Neyse ki her şey yolunda gitti. Müşteri sunumdan memnun kaldı. Toplantıdan sonra odama geçtim. İçeri girdiğimde Fırat"ı gördüm.
"Kötü görünüyorsun."
"Geceden kalmayım biraz ondan. Sen ne zaman geldin."
"Yeni sayılır. Nasıldı gecen?" Diye eğlenerek sordu. Fırat'ın neyden bahsettiğini anlamaya çalıştım. Ben dün geceki kızdan bahsettiğini anlayana kadar o tekrar konuşmaya başladı. "Oo unutmuşsun bile."
"Fazla aklımda kalması şart değil." Dedim. "Sabah klasik sonu yaşadım zaten."
"Vaayy bu kez hangi hakareti duydun. Öküz, pislik, ayı."
Fırat ayı deyince sabah ki elma şekeri faciası geldi aklıma. Fırat'a anlatınca dalga geçecekti, ama en yakın arkadaşımdan bir şey saklamazdım. Zaten bunda saklamayı gerektirecek bir durum da yoktu.
"Ayı. Hem de bu gün iki kere."
Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. "Başka bir kızla daha mı yattın? Arkadaşım bu ne hız?"
"Yok canım ne yatması." Fırat'a olan biteni anlattım. Yanlış yola girdiğimi, şekerleri ezdiğimi, kızın parayı almayıp elimi geri itişini. Anlatmayı bitirdiğim de kahkahalarla gülüyordu. "Ne o hoşuna gitti galiba?"
"Yok ona değil. İlk kez daha yatmadan da bir kızdan hakaret yemişsin. Rekora koşuyorsun artık."
"Aman ne komik. Kapat şu konuyu. Hafta sonu n'apıyoruz? Yaptın mı plan?"
"Maalesef Gamze ile çiftliğe gideceğiz. Şükran Sultan çağırdı."
Şükran Fırat'ın babaannesiydi. Çok tatlı bir kadındı. Fırat'la çocukluk arkadaşıydık, ayrıca benim rahmetli babaannem'le onun babaannesi tanışıyorlardı. Bu yüzden Şükran Sultan beni çok severdi. Ben de onu.
"O zaman başka. Nasıl Şükran Sultan iyi mi?"
"İyi iyi seni sordu. Hiç uğramıyor artık alınıyorum dedi."
"İşler yoğun biliyosun. Açıklasaydın."
"Ya tabi tabi. Her gece başka çapkınlığa vakit var. Zaten hafta sonu plan yapacaktık. İptal oldu işte, boş boş orada burada kafayı bulacağına gel bizle."
"Hiç senin aile saadetini çekemem. Gamze ne zaman görse evlilik nutuğu çekiyor."
"Haklı yaşın geçiyor."
"Ben böyle iyiyim. Hayatıma kimse girip düzenimi bozmasın."
"Hangi düzen?"
Yine aynı konulara girecekti Fırat. Benim evlenmek istemediğimi bildikleri halde hala kendisi de karısı Gamze de baskı yapıyordu. Yanlış anlaşılmasın. Kadın düşmanı değilim ama hiç bir kadına güvenmem. Çünkü ne zaman sizi yarı yolda bırakacakları hiç belli olmaz. Onlar parayı ve gücü sever. Sizden daha güçlüsü karşılarına çıkarsa arkalarına bile bakmadan giderler. Sevgileri aşkları hep yalandı.
"İyi bir şey demedim. Asma suratını, nasılsa bir gün biri senin de kalbini çalacak."
Fırat yine saçmalıyordu. Bu asla olamazdı. Ben aşık olmazdım. Zaten olmayan bir şey nasıl beni bulabilirdi ki? Olsa bile beni aciz kılacak o duyguya asla kapıyı açmazdım. Nasıl insanı mahvettiğine şahit olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMA ŞEKERİ
RomanceBirbirine zıt iki insanın karşı konulmaz aşkına hazır mısınız? Sanırım evet dediniz? O halde sizi duygusal, zeki, güzel, çalışkan Kainat ile inatçı, zeki, yakışıklı, ama ilişkilere karşı, hatta zayıflık olarak gören Pars'ın aşk serüveni ile baş baş...