Bana ne söyledin?

13.8K 535 10
                                    

Şirket yansa sabah on birden önce işe gitmeyen ben, arabamın içinde sabah dokuz buçukta buradayım. İçeri adımımı attığım an güvenliğinden, girişteki asistanlara kadar hepsi şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Sert bakışlarımı onlara yönlendirip püskürttüm, asansöre bindim. Bana özel asansör olması daha fazla bakışa maruz kalmamı engelledi.

Asansörden inip odamın olduğu koridora ilerlerken aklımda hala teleffuz dahi edemediğim kelimeler vardı. Evet bu saatte o ukalanın bana ne dediğini öğrenmek için geldim.

Daha fazla beklemeye tahammülüm yok artık. Asistanımın tavandan yere kadar camlarla çevrili odasının önünde bekledim. Dünkü oval gözlükleri gözünde ve dikkatle çalışıyordu. Kahvesini ağzına götürünce yüzü düştü, kahvesi bitmişti. Gözlüğünü çıkarıp masanın üstüne koyup fincanını aldı. Ya işe çok erken geldi, ya da hızlı kahve tüketicisi.

Kahvesini doldurup mini sıvı süt kremalarından alıp içine boşalttı. Farkında değildim ama onu izlerken kapının önüne kadar gelmiştim. Arkasını döndüğü an korkudan elindeki fincanı neredeyse düşürüyordu. Fincanı tezgaha bırakıp gözleriyle aynı renk olan mini yeşil elbisesine uygun yeşil kordonlu saatine baktı.

Neyse ki bu seferkinde dekolte yoktu ama güzel vücut hatları belirgindi.

"Ben erken geldim."

Saatine bakmayı bıraktı. Hala sesini çıkarmadı, hayret. Tezgahın önünde kalakaldı, içeri doğru yürümeye başladım.

"Bir Telekonferans görüşmem var da bu saatte o yüzden erken geldim." Açıklama falan yapmıyorum çünkü öyle bir şey yok. Hafifçe başını aşağı yukarı salladı. Biraz daha yaklaşıp masasının kenarında biraz bekledim. "Fransız müşterilerle." Gözleri büyüdü, güzel istediğim tepkiler. "Onlara hoşluk olsun diye birkaç Fransızca kelime söyleyeyim dedim de," bilgisayarının yanına kadar gelip çalıştığı dosyalara göz atar gibi yaptım. "Sen bana yardımcı olur musun?"

"Ta... tabii."

"Günaydın, mesela."

"Bonjour." Dedi hızlıca.

Biraz daha yaklaştım, benimle tezgah arasında kaldı. Aramızda bir santim bile bırakmadım.

"İyi günler."

"Bonne journée." Göğüsü inip kalkıyordu şimdi.

İyice yaklaşıp sanki boş katta bizi biri duyabilirmiş gibi iyice kulağına eğilip kısık sesle sordum.

"İyi akşamlar efendim," gözlerimi gözlerine diktim. "Ne demek?"

Yeşil gözleri daha da büyüdü. N'apmaya çalıştığımı anladı ama kaçacak yeri yoktu. Dibinde olduğum için değil, bu kelimeleri müşteriye söyleme ihtimalim olduğu için yanlış bir cümle söyleyemezdi. Garantici asistanım asla bu riski alamazdı.

"Bo... Bonsoir Monsieur." Deyip dudaklarını yaladı.

Dikkatimi toplayıp kelimeye yoğunlaştım. Biliyordum. Söylediğinin bu olmadığına emindim. Gözlerimi iyice gözlerine diktim.

"Dün akşam bana söylediğin bu değildi." Elini boynuna doğru götürdü. Tekrar sordum. "Bana ne söyledin?"

Dudaklarını aralamaya başladı. İki uyarıcı öksürükle yerinden sıçradı. Arkamı döndüğümde Fırat'ı şaşkın bize bakarken gördüm.

"Günaydın." Bir bana bir Kainat'a baktı. Sonra tekrar bana bakıp konuştu.

"Hayırdır?"

"İşle ilgili bir şey soruyodum da."

ELMA ŞEKERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin