Yeni işim

16.8K 600 30
                                    

     Alarmım kurduğum saat'te 6.30'da çaldı. Hemen yataktan kalktım... Tamam. Hemen kalkamadım ama altı aydır bir işim yoktu.  Eee hani erken kalkıyordun dediğinizi duyar gibiyim. Evet ama bu saat altı buçuk olmazdı, en fazla yedi ya da sekiz olurdu.

   Bugün erken kalkmamımın bir diğer nedeni de daha önce söylediğim gibi işe başlıyor olmam. Aslında dokuzda işte olmam gerek ama dün akşam giyeceğim elbiseyi seçemedim.

   Normalde böyle şeyleri bir gece önce hallederim ama dünkü elma şekeri satışında başıma öyle bir şey geldi ki anlatsam inanmazsınız.

    Elma şekerlerinden bir iki tane satmıştım. Yol boştu ama araba aniden gelir diye kaldırıma çıkıyordum. Ayağım takıldı ve tökezledim. Çanta bir kulpu elimden çıktı, elma şekerleri yola saçıldı.

   Neyse ki kırmızı ışık yanıyordu ve yol boştu. Ortaya dağılanlar biraz bekleye bilirdi, nasılsa onları toplamak kolay olurdu. Benim önce gidip isyankar olup karşı kaldırıma yuvarlanları almam lazımdı. Yolun boş olmasına fazla güvenmemek lazımmış, çünkü şehir Ayıları boş yolda kırmızı ışık tanımıyor.

   Evet. Tahmininiz doğru onlardan birisine denk geldim. Kolay toplarım diye yolda bıraktığım bütün elma şekerlerimi ezdiği için. O şaşkınlık ve korkuyla nasıl bağırdıysam herif bana çarptığını sandı. Aslında bu ona sempatim olmasını sağlayabilirdi, sonra özür bile dilemeden para verip kurtulmaya çalışmasaydı.

   Şimdi ne var bunda diyebilirsiniz ama adamın öyle bir tavrı vardı ki, sanırsınız ben onun şekerlerini ezdim. Ama parayı almadığıma (en azından yarısını) pişman oldum. Neticede o şekerler Nurcan Teyzenindi. Benim masrafı almamam saçmalıktı.

    Sağlamları alıp ne yapacağımı düşünürken, yine canım arkadaşım imdadıma yetişti. Kaldırıma oturup kalan şekerleri sayarken Alper aradı. Ona olup biteni anlatınca hemen işini bırakıp geldi.

   Kalan şekerleri parkta çocuklara dağıttık  Bir iki saat oyalanıp evine gittik, önce inanmadı ama bir şekilde ikna ettim. Yani iknadan çok çenemle yordum.

   Neyse bu olanlardan sonra önceki gece elbise seçmeyi unuttum. Şehir Ayısı ne olacak hep onun yüzünden, neyse pozitif oluyoruz. Bugün güzel bir gün yeni  işim ve yeni patronumla tanışmaya hazırım. Şey... Evet daha patronumla tanışmadım. Mülakatı da yardımcısıyla yaptım. Aslında google'dan bakabilirdim ama fotoğraf yerine ilk karşılaşmanın yüzyüze olması taraftarıyım. Zaten ellili yaşlarda olgun bir aile babasıdır. Büyük şirketi olan hemen hemen tüm iş adamları gibi.

    Güzel bir duş alıp bornozun üstümde dolabımın başına geçtim. Alışveriş yapmayı çok sevdiğim için dolabım ağzına kadar doluydu. Renkli giyinmeyi de çok seviyorum ama işe gideceğim için daha koyu renk tercih edecektim.

   Mürdüm rengi diz üstü kalem eteğimi ve onunla aynı renk olan üzerinde çapraz siyah fermuar modeli olan ince çeketimi aldım, takım değiller ben ikisini takım haline getirdim. Kolsuz beyaz bluzumu da yatağın üstüne attım.

  Hızlıca saçlarımı kuruttum sonra da kendimi kuruladım. Iç çamaşırı çekmecemden bir siyah renk dantelli iç çamaşırı  takımı aldım. Hızlıca giyinip saçlarımı dalgalalı model yapıp makyaja geçtim.

   Aslında makyaja ihtitacım yok gerçekten lekesiz, tertemiz bir suratım var. Hem sevdiğim hem işe gideceğim için hafif bir makyaj yapmam gerek. Etek ve ceketimle aynı renk olan mürdüm rujumu sürdüm. Elmacık kemiklerim zaten pembe olduğu için allığa ihtiyaç duymadım.

    Eyeliner ve maskaramı da sürüp büyük yeşil gözlerimi iyice ortaya çıkardım. Saat 7.50 olmuştu bile bir an önce çıkmazsam geç kalacağım, gerçi ilk günüm olduğu için beni işe Alper bırakacaktı.

   Çantamı alıp çıktım evden. Alper kapıda arabaya yaslanmış beni bekliyordu. Beni görünce gülümsedi.

   "Vay Vay Vay mankenlik ajansına gittiğimizi niye söylemedin?"

   "Teşekkürler."

    Hemen arabaya binip emniyet kemerini bağladım. Yol boyunca oradan buradan sohbet ettik. Holding'in kapısına geldiğimizde saat 8.40'tı.

    "Tam zamanında çok sağ ol."

    Alper saattine baktı. "20 dakika erken, bir tur daha atalım mı? Binanın etrafında."

   Komik değildi. Ama arkadaşlarınız şaka yapıyorsa mutlaka gülmelisiniz. Bu yazılı olmayan kurallar listesindedir.

   Alper tekrar hoşçakal deyip arabadan indim. Holding binasına girdiğimde aynı heyecanı yine yaşadım. Girişteki turnikelerin oraya gidip parmağımı tarayıcıya okuttum.  Asansöre binip 22. Katın düğmesine bastım. Patronumun yardımcısının odası bu kattaydı.

   Patronumun odasını gösterip günlük alışkanlıklarıyla ilgili bilgi verecekti. Benim de küçük bir odam olacak aynı zamanda. Asansör ineceğim katta durdu. Hemen Kader Hanımın odasına gittiğimde orada oturuyor elindeki evrakları inceliyordu.

     Açık olan cam kapısını tıklattım. Kafasını kaldırıp bana baktı ama bakışları çok ciddiydi. Kadının suratı hep ciddiydi. Gerçekten ne düşündüğü anlaşılmıyordu.

   Kırklı yaşlarında esmer ve otoriter bir kadındı. Saçlarını arkasından sık topuz yapmıştı, krem rengi etekli döpiyes giyiyordu. Masasından kalkıp yanıma geldi, odadan çıkıp.

   "Düş peşime." Dedi. Genel kullanılan asansör hariç patronun odasına çıkmak için bir asansör daha vardı. Onunla 42. Kata çıktık.

   Anlaşılan yüksekleri seven bir patronum vardı, çünkü bu binanın son katıydı. Karşılıklı biri cam diğeri ahşap kapılı iki odanın önünde durduk. Şaşırdım çünkü binadaki tüm odaların içe bakan tarafı ve kapıları camdandı. Gerçi patronumunda sadece kapısı ahşaptı.  Odanın kapısına bakarken Kader Hanımın sesiyle ona döndüm.

    "Orası Pars Bey'in odası, seninki de burası." Deyip karşısındaki odayı gösterdi. Içeride küçük bir masa üzerinde apple marka bilgisayar vardı. Odadaki her şey gümüş rengiydi. Duvarın köşesine minik kahve tezgahı hazırlanmış üç farklı kahve makinası konmuştu. Biri filtre kahve içindi ki ben buna çok mutlu oldum.

   "Pars Bey her sabah amerikano içer. O gelmeden beş dakika önce makineye kapsülü koy, o odaya girmeden gazetelerle birlikte masasına bırak. Odaya girdiğinde günlük programını anlat. Bir şey isterse söyler zaten,  sen sorma çık. Heee bir de en önemlisi çok konuşma." Kendimi ilk okuldaki öğrenci gibi hissediyordum o konuştukça. Bu kadar sertliğe gerek var mıydı? "Pars Bey henüz gelmedi. 11.00'den önce şirkette olmaz. Ama sen geç kalamazsın."

   "Peki."

  "Başka bir şey gerekirse ya da soru sorman gerekirse ben aşağıdayım."

   Evet. Odamla kahve makineleriyle bile tanışmıştım. Sadece patronum kaldı, onun için de sadece iki saattim kaldı.

ELMA ŞEKERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin