Kafam kazan gibi oldu. Zaten uçak rötar yapmıştı, birde valizimi alamadım hala. Canım arkadaşım alamayacakmış beni, görür o canına okuyacağım. Bir de arkadaşını yollayacakmış, hiç tanımadığım adamla muhattap edecek beni.
Nihayet çıkış kapısına vardım. Yolcusunu bekleyen bir sürü insan, düz, metal trabzanın arkasında bekliyordu. Bazılarının elinde büyük kağıtlara yazılmış isim vardı. Kendi adımı aradım aralarında, ama yoktu.
Hah ayarladığı arkadaşı da gelmemiş, harika. Bekleyenlere biraz daha bakarken gördüğüm şeyle kalakaldım. Saatini kontrol eden bir adam vardı, kafasını kaldırdığında, kesinlikle uçağın düştüğünü ve cennete geldiğimi sandım.
Kumral, mavi gözlü, beyaz tenli, kirli sakallı, çenesinde çukuru olan çok yakışıklı bir adamdı. Kumaş gri pantolon, kollarını dirseginin altına kadar katladığı beyaz bir gömlek giymişti, gömleğinin üstten iki düğmesi açıktı. Ona bakmaktan, o kaldırana kadar, diğer bekleyenler gibi elinde kağıt olduğunu görmedim.
Kâğıda bir kez ciddiyetle bakıp kaldırdı. Berkem yazıyordu. Kâğıtta ki her kimse çok şans... Bir dakika ya, Berkem benim. Oha bu yakışıklı beni mi bekliyormuş? Seni bağışladım Kainat.
Daha fazla bekletmeden önünde durdum. Bana bir an baktı ama kafasını tekrar kapıya çevirdi.
"Pardon. Beni bekliyorsunuz sanırım?" Deyince tekrar bakıp beni süzdü.
Kağıtı tekrar kontrol etti. "Berkem, sen misin?"
Nasıl ya? İsim... Ama ben seviyorum. Ne, sizde mi erkek sandınız beni yoksa?
"Evet, sen erkek bekledin sanırım?"
Gülümsedi, allahım bir insan gülünce nasıl daha fazla yakışıklı olurdu. Bu adam olurdu.
"Kusura bakma, Kainat sadece isminle, ineceğin saati attı."
"Bana seninle ilgili bir şey yollamadı. Senin adın ne?"
"Alper."
"Memnun oldum Alper." Deyip elimi uzattım.
Nazikçe sıktı elimi, Yumuşacık ve bakımlıydı elleri. Saatine bakarken fark ettiğim kol kaslarına, valizimi bağaja yerleştirirken gerinen ve gömleğinin altından belli olan göğüs kasları da eklendi. Lütfen sevgilisi olmasın lütfen. Ama bunu ona soramazdım, aslında sorardım ama korkutmaya gerek yok, ben Kainat'tan öğrenirim nasılsa.
Yol boyunca çok konuşmadı. Ben biraz havadan sudan, İstanbulu ne kadar sevdiğimi, İzmiri ne kadar özlediğimi anlattım. Bunlara karşılık tek öğrendiğim. Ankaralı olduğu ve burada bir oto galeri de satış sorumlusu olduğuydu.
Kainat'ın evine geldiğimizde, bir amca açtı kapıyı. Sağ olsun her şeyi düşünmüş arkadaşım. Bir de o kadar söylendim, gelsin öpücüklere boğacağım. Alper valizimi içeri bırakıp bana döndü.
"Buraya bıraktım, sonra görüşürüz."
Ne, hemen mi gidiyor? "Ee bir kahve içseydik, o kadar yoruldun."
"Yok canım, ne yorulması. Hem asıl sen yorgunsundur, dinlen. Daha buradasın değil mi? Görüşürüz nasılsa."
"Evet, burdayım daha. Görüşelim mutlaka, seni tanımak istiyorum." Yuh Berkem.
Bana gülerek baktı, kaşlarını biraz yukarı çatmıştı. Ama sempatik bir mimikti. "Yani Kainat benim arkadaşım, ben yokken edindiği arkadaşları tanımak isterim. Belki biz de iyi anlaşırız.""Bence de anlaşırız, bi ara dışarı çıkarız hatta. Bir şeyler içeriz."
"İkimiz mi?"
Başını arkaya atıp güldü. "Yok canım, sen, ben Kainat."
"Olur, bu gece yapalım o zaman."
"Sen dinlen bugün, yarın yaparız. Hem hafta sonu Kainat'ta rahat rahat eğlenir."
Vay be ne düşünceli arkadaş.
"O zaman burada bir gece kulübü varmış, çok ünlü. Neydi adı ya, heh Nila oraya gider miyiz?"
"Olur, sen dinlen hadi görüşürüz. Tanıştığıma memnun oldum tekrar." Dedi, ve çıktı evden.
Ben daha çok memnun oldum. Ve hoş buldum İstanbul.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMA ŞEKERİ
Lãng mạnBirbirine zıt iki insanın karşı konulmaz aşkına hazır mısınız? Sanırım evet dediniz? O halde sizi duygusal, zeki, güzel, çalışkan Kainat ile inatçı, zeki, yakışıklı, ama ilişkilere karşı, hatta zayıflık olarak gören Pars'ın aşk serüveni ile baş baş...