"Felix Abiyi Sen Isır"

12K 522 978
                                    


"Prenses hazretleri nerede acaba?" Gelen kıkırtı seslerine doğru dönüp oraya ilerledi. Ona doğru geldiğini gören küçük kız Zıpladığı koltuktan inip heyecanla etrafta koşuşturmaya başladı. Göremediği için ellerini önünde gezdiriyor, bir yere çarpmamak için dikkatle yürüyordu. Gözlerindeki siyah kumaştan ışık süzmeleri bile geçmiyordu.

"Orada değilim ki!Hahaha Lixie yanlış yere gidiyorsun" Kardeşinin sesine tatlı gülüşüyle eşlik edip diğer tarafa döndü ve ona doğru ilerledi.

"Hani prenstim ben?" Diyerek Kaçan kardeşine ilerledi.

"Prens olmak için önce beni yakalamalısın Lixie!" 

"Seni yakalayacağım!" Hırsla söyledikten sonra adımlarını hızlandırdı. Küçük kız çığlık atıp koşarak merdivenlere ilerledi ve Felix'in onu duymaması için sessizce yukarı çıktı.

Göremediği için oldukça tedirgindi. Aslında Saklambaç oynamaları başlı başına bir tehlikeydi ki etrafta fazla eşya vardı. Fakat kardeşini asla kıramaz ve ona ayak uydururken ailesinden de azar işitirdi. Yine de kardeşiyle fazlasıyla eğleniyordu.

Etrafında birkaç kez yavaşça dönüp elini ileriye doğru uzattı. Ne tarafa dönüktü? Kardeşinin sesi çıkmadığına göre salondan çıkmıştı. Belki de bahçe de ya da mutfaktaydı. 

"Neredesin yaramaz prenses!"Kıkırdayıp geri geri yürürken içinde kaybolduğu uzun tişörtü düzeltip diğer tarafa döndü ve bu sefer düz ilerlemeye başladı.

Ne tarafa gittiğini bilmemek fazla zordu. Keşke camları açsalardı, en azından hava değişiminden anlayabilirdi nereye gittiğinin ama şuan hiçbir şey bilmiyordu.

"Ah!" Ayağı boşluğa gelirken omuzlarını kavrayan eller ile düşmekten kurtuldu. Elleri refleks olarak karşısında ki bedenin omuzlarına gitmiş ve sımsıkı kavramıştı.

"Dikkatli ol Felix" Duyduğu tanıdık sesle ne tepki vereceğini şaşırdı. Erken gelmişti. Bu saatte asla eve gelmez ya arkadaşları ile takılır ya da ders çalışmak için kafeye giderdi.

"Ü-üzgünüm" ondan ayrıldığında salonda ki tek basamaklı kısımda olduğunu anladı. Siyah kumaşın üzerinde ellerini hissettiğinde nefesini tuttu ve geri veremedi. Utançla yanakları yanmaya başlamış ve dudağını birbirine bastırmıştı. 

Gözlerinden Düşen siyah kumaşla yaklaşık yarım saattir kapalı olan gözlerini açtı ve karşısında ki bedene hafif üstten baktı.

Ondan bir basamak üstteydi ama buna rağmen ondan sadece 1-2 santim uzundu.Uzun sarı saçları omuzlarına dökülmüş, üzerinde ki beyaz hoodie ve siyah yırtık pantolon ile yine mükemmel görünüyordu.

"Erken geldin" Diyerek bir adım gerilerken Hyunjin başını sallayıp omzunda ki çantasını düzeltti ve basamağı çıkıp koltuğa ilerledi.

Kendini koltuğa bırakıp yorgunlukla arkasına yaslanırken onun aksine Felix yavaşça ona yaklaşmış ve çaprazında ki koltuğun başına kalçasını yaslamıştı.

"Soojin ne yapıyor?" başını ellerinden kaldırıp ona çevirdi. Koyu bakışları gözlerine kilitlenmiş, yoğun bir şekilde ona bakıyordu. O öyle bakarken bir an ne diyeceğini şaşırdı ve sessiz kaldı.

"S-sooji-"

"Abi!" İkisinin de bakışları anında konuşmasını bölen kişiye döndüğünde Soojin koşarak merdivenlerden indi ve ona kollarını açmış olan Hyunjin'in kucağına atladı.

"Erken geldin!" Mutluluğu karşısında Hyunjin gülümsedi ve kardeşinin boynuna doğru yüzünü gömüp onu öpücüklere boğdu.

Salonda Soojin'in kahkahaları yankılanıyor, iki genç çocuğun da mutlulukla dolmasını sağlıyordu. Birbirleriyle oldukça yakınlardı aslında. Sonuçta en başından beri birlikteydiler fakat birkaç yıldır aralarına nedensizce bir soğukluk girmiş ve ikisi de birbirinin yanında tedirgin olmaya başlamışlardı. İkisi bir arada olduğun da tek rahat hissettikleri an Kardeşleri Soojin'in olduğu anlardı.

 Love without thinking |HYUNLİX Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin