|Felix|Hayata olan bakış açımız, kaderimizin yaklaşık üçte birini oluştururdu. Kötü olarak gördüğümüz bir şey, başka bir açıdan gözlerimizi kamaştıracak kadar güzel olabiliyordu. Daha iyi açıklamak gerekirse basit bir örnek verebilirdim.
Bazı insanlar gülün sapındaki dikenleri görür, bazı insanlar ise dikenlerin arasındaki gülü.
Bunlar aynı şey gibi gelse de bambaşka hisler yaratırdı. Birisi ışığın içinde karanlığı görüp kahrolur, diğeri karanlığın içinde bir ışık görüp hayata tutunurdu. Aslında kulağa aynı gibi gelen cümlenin ne kadar farklı anlamlar taşıdığını fark ettiniz mi?
İlk önce tek bir karanlığa bile yer vermeyen hayatımda, gittikçe ışığım sönmüş ve karanlığa hapsolmuştum. Bu zaman boyunca hep kahrolmuş ve neden ben diye sorgulamıştım. Neden bütün korkularım başıma geliyor ve ben bunlara katlanmak zorunda kalıyorum?
Zaman geçtikçe o karanlık bütün hayatıma yayılmış, cılız bir şekilde yanan o küçük ışığa tutunmuştum. Ona olan inancım ve yanımda olan sevdiklerim, beni karanlığın içinde savunmasız bırakmamışlardı.
Daha bir gün önce karanlığın en dibindeydim. Yanan o cılız ışık tamamen sönmüş, kendimi tamamen o karanlığa esir olarak vermiştim. Umut, inanç, hayal ve güç tamamen beni terk etmiş ve beni yapayalnız bırakmışlardı.
Ama nereden bilebilirdim ki ışığı görebilmek için önce gözlerimi kapatmam gerektiğini? Kapattığım gözlerimi açtığımda her yerin tamamen aydınlık olduğunu ve o karanlığın beni özgür bıraktığını nereden bilebilirdim?
Yıllarca yaşadığım o korku yerini rüyalarıma bırakmış ve çırpınan benim onun kollarının arasında sakinleşmişti. Her gün gözlerimi açıp ilk yıldızlarıma bakar, ardından sol tarafıma dönüp onun arkasında bıraktığı boş yatağı izlerdim.
Şimdi aynı rutinimi tekrarladım ve gözlerimi açıp yıldızları izledim. Tavanda artık parlamayan gece çıkartmalarına bakarken biraz olsun azalmayan korkum tekrar bedenimde yer edindi.
Her şeyin bir rüya olmasından hala korkuyordum. Bilinçaltım benimle oynamayı o kadar seviyordu ki yine onun oyunlarından birisi olmasından çok korkuyordum.
Fakat bu sefer başımı çevirdiğimde boş bir yatak görmedim. Bakmaya doyamadığım ve yıllarca fotoğraflarıyla hasret giderdiğim o yüzü gördüm. Yüzüne düşmüş gri, uzun tutamlar her zamanki gibi yumuşacık görünüyordu. Uyuduğu için şişmiş dudakları, birbirine kenetlenmiş kirpikleri ile birkaç santim uzağımda rahatça uyuyordu.
Belime sarılı kolları, birbirine karışıp vücudumuza sinmiş kokularımız ve bu soğuk havada bile birbirimizi ısıtmak için birbirimizi sarmalamamız... her şey o kadar güzel ve huzur doluydu ki gözlerim dolmadan edemedi. Sonunda diyebiliyordum sadece. Sonunda gözlerimi açtığımda ona görebiliyorum.
Dün Hastaneden daha fazla durmadan ayrılmıştık. Dean ve Carlos, Hyunjin ile tanışıp geçmiş olsun demişler ve benimle sıcak bir şekilde vedalaşıp evlerine gitmişlerdi. O genç kız, Adını hala bilmiyordum, o odadan çıkınca hiç görmemiştim. Hyunjin'in elini sımsıkı kavramış, adeta ondan ayrılamamıştım. Sanki ondan biraz uzaklaşsam, o günlere geri dönecektim.
Beni kendi evine getirmişti. Bir öğrenci apartmanı olsa da oldukça iyi görünüyordu ki tek kişi için bile biraz büyük sayılırdı. Her zamanki gibi her şey düzenli, yerinde olmayan tek bir şey bile yoktu.
Tüm günü birlikte geçirdik. Eskiden olduğu gibi yemek yaptı ilk, ardından birlikte yerken sohbet ettik. Bana Yokluğunda nelerin değiştiğini sordu. Özlediğim o yemekleri yemeği bırakıp bana yaptığı elma suyundan bir yudum almış ve arkama yaslanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love without thinking |HYUNLİX
Fanfiction"düşünmeden sev Felix. Eğer düşünürsen sevemezsin çünkü" "Ama Bu yanlış" "kime göre? Benim tek doğrum sensin." endişeyle dudağımı dişlerken tuttuğu elimi bırakır gibi oldu. Bir an korktum ama neden korktum onu da bilmiyordum. Ellerimizi kenetleyip a...