Söylenmeyen Cümleler

2.2K 268 276
                                    

Bugün 2 bölüm attım bu yüzden önceki bölümü (Dayanamıyorum...) okumadan bu bölüme geçmeyin

"Bende neden 1 aydır aramıyorsun diyordum. Ee nasılsın ufaklık?" Telefondan gelen kalın erkek sesiyle omuzlarım düşerken oturduğum sandalyeyi iterek camın önüne ilerledim.

"iyi"

"Anladım, anlat bakalım neden ağladın?" Her zamanki gibi yine nasıl olduğumu anlamıştı. Ona ne zaman iyi olduğumu söylesem kötü olduğumu anlıyordu. Gerçi hiç iyi olduğumu duymamıştı.

Dean, bu 2 yıl içerisinde tanıştığım birisiydi. Birbirimizi tanımıyorduk, kaç yaşında, nereli ya da kim bilmiyordum. Sadece Hyunjin'in numarasını tuşlamış ve onunla tanışmıştım.

İlk başlar da İngilizce, "yanlış numara dostum" diyerek suratıma kapatırdı ve ben bu odada yalnızlığa mahkum olurdum tekrar. Bir gün bu telefonu yine onun açacağını umut ederek her gün aramaya başlamıştım. Boş bir çaba olsa da elimden sadece bu geliyordu.

Daha fazla dayanamayan Dean ise artık kapatmak yerine sohbet etmeye başlamıştı. Neyse ki derslerim o zamanlar berbat olsa da ingilizce biliyordum.

Ben çok konuşmuyordum ama Hyunjin'in eski telefon numarası olduğunu söylemiştim. O ise beni anlayışla karşılar, büyük bir sabırla her aradığımda Dean olduğunu söyleyip az önce olduğu gibi günümü sorardı. Kısaca anlatır o ise saatlerce boş boş konuşurdu. Benim için iyiydi, en azından biraz olsun kafam dağılıyordu.

"Dün annemle konuştum" Boğuk çıkan sesimle beraber telefonda birkaç tıkırtı oluştu ve bir şey içtiğini duydum. Sanırım tam eğlencesinin ortasında aramıştım. 

"Daha önce de konuşmuştunuz. Neden bu kadar kötüsün o zaman?" Bakışlarım bahçeyi buldu. Bütün şehir beyaz örtüyle kaplanmış ve camımın önüne koyduğum yemler çoktan bitmişti. 

"Bu sefer ben konuştum"

"Owww. Nasıl hissediyorsun peki?" İngilizcesi aksan olarak benim bildiğimden farklıydı. Annem ve babam sayesinde Avustralya aksanı ile konuşurduk ama onun aksanı Amerikan aksanıydı.

Derin bir nefes alırken arkama yaslanıp sandalyeyi iki yana çevirerek sallanmaya başladım.

"Bilmiyorum. Biraz rahatlamış gibi ama daha da dayanılmaz olmaya başladı sanki." İngilizce konuşunca kalın olan sesim daha da kalınlaşıyor ve daha derin konuşuyordum. Bu istemsizce oluyordu ama şimdi halsiz olduğum için mırıldanır gibi konuyor, bu da daha kalın bir sesin çıkmasına sebep oluyordu.

"Sen ne yaptın bunca zaman?" Diyerek konuyu dağıttım. Eğer daha fazla düşünürsem gerçekten kafayı yiyecektim. Üstelik Dean hikayemi kaba bir şekilde biliyordu. Üvey kardeş olup birbirimize aşık olduğumuzu, babamın öğrenip bizi ayırdığını biliyordu.

Daha fazlasını anlatmamıştım ki o bana yoldan geçen teyzeyi bile anlatıyordu. Bunu sanırım canı sıkıldığı ve konuşmak istediği için yapıyordu ki zaten bir itirazım yoktu.

"Sonunda iş bulabildim hem de bir ajansta! Benim gibi bir tasarımcı bulamayacaklarını söylediler ve kişiliğimi umursamadan işe aldılar."

"Herkesi altına alma gibi bir amacın olmasa her yerde iş bulabilirdin" Dediğime güldü ve Rahatça nefesini bıraktı.

"Biliyorum ama kızlar güzelse ne yapabilirim?"

"Düzgün bir ilişki yaşayabilirsin" yorgun bir şekilde gözlerimi hafifçe beyaz kar tanelerinin süzüldüğü gökyüzüne baktım. Benimki kadar güzel görünmüyordu ya da ben kendi gökyüzüme fazla aşıktım.

 Love without thinking |HYUNLİX Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin