Rüzgar şiddetini gittikçe yavaşlatmış, 2 günlük ömrünün sonlarına geliyordu. Yerlere serilen ağaçlar, dayanıksız olan evlerin uçan çatıları yerlere dağılmış, Şehir rüzgarla harmanlayıp sokakları darmadağın etmişti.
Esen rüzgarın sokağa döktüklerini alıp götürmek istercesine yağmaya başlayan yağmur hafiften çiselemeye başlamıştı.
Endişeyle merdivenleri inerken kalbi korkuyla çarpıyor, gözlerinden yaşların akmaması için çabalıyordu. Sabahın 4'ü hava hala karanlık, şehir hala sessiz... Rüzgarın uğultusuna sık sık aldığı nefesler dışında hiçbir şey eşlik etmiyor.
"ABLAA!" Diye salona girdi dolu gözlerle. Koltukta uyuyakalmış ablasının üzerine daha birkaç saat önce örttüğü pikeyi çekerken ablası kaşlarını çatıp gözlerini araladı. Karşısında ağlayan korku dolu gözler, anında uykusunun onu terk etmesine sebep olurken yattığı koltuktan doğruldu ve kardeşinin kolunu tuttu.
"Sorun ne Jeongin?" Titreyen ellerini saçlarından geçirirken seslice yutkundu.
"Yok! Abla evin her köşesine baktım. Pangg yok. Bu rüzgarda dışarı çıktıysa ne yapacağım? Ya başına bir şey geldiyse? Ya... Ya-"
"hey sakin ol!" Ağlayan çocuğu hızlıca kendine çekip sarılırken endişe içinde yayılmaya başladı. Jeongin Pangg'a fazla değer verir, hep onun üzerine titrerdi. O olmadan Uyuyamazdı bile. Pangg o yatağa girince hemen yanına çıkar, koynuna doğru sokulup yumuşak tüyleriyle huylandırırdı Jeongin'i. Hoşuna gider, mayışarak uyurdu.
Uyumayıp kitap okuduğu bu gece de Yanına gelmeyen kedisiyle içine kuşku düşmüş ve onu aramaya başlamıştı. Fakat bulamadığında içine oturan endişe ve korkuyla evin her köşesine tekrar ve tekrar bakmıştı.
Onun olmaması korkmasına sebep oldu. Dışarıya çıktıysa... Bu rüzgar da nasıl dayanabilirdi ki?
"Bak ben biraz daha bakacağım. Yemek falan da koyarım buraya kokusuna gelir. Belki bahçeye çıkmıştır. Oraya da bakacağım. Korkma daha fazla" saçlarını okşayan Ablasından ayrıldı ve başını salladı. Ona gülümseyen ablasına dolu gözlerle bakarken uzanıp dudaklarını anlına bastırdı Kardeşinin.
Onunla fazla atışır, büyüğüm diyip hizmetçi gibi kullanırdı ama Jeongin'in Pangg'a olan sevgisini biliyor olmak bile onun için can sıkıcıydı. Umarım diye düşündü. Umarım ona zarar gelmemiştir yoksa kardeşinin durumunu hayal bir edemezdi.
Ablası askılı pijamasının üzerine hırkasını geçirip dediklerini yapmaya başlarken Jeongin'de boş durmayıp ayağa kalktı ve arka bahçeye ilerledi. Rüzgar ağacın dallarını dansa kaldırmış güçlü bir şekilde hareket ettirirken kapıyı araladı ve sert rüzgarın içeriye dolmasına izin verdi.
Salonda ki birkaç sayfa yere saçılırken rüzgar karşısında gözlerini kısıp kolunu gözlerine götürdü ve bahçeye baktı.
"Pangg! Buraya gel hadi! Pangg! Hadi!" Onu göremediği her saniye ağlaması şiddetlenirken ablasının sesiyle arkasını döndü. Rüzgarla siyah uzun saçları arkaya doğru savruluyor, beyaz teni üşüdüğü için kızarmaya başlıyordu.
"Jeongin, bahçe de olsa içeriye girerdi hemen" ablasının haklılığı ile elleri titreyerek kapıyı kapattı. Pangg ona seslenildiğinde hemen gelirdi, özellikle seslenen kişi Jeongin ise.
"Jeongin! Mantıklı düşün!" Sunyeon Ceketini giyen Jeongin'in yanına gidip onu durdurmaya çalıştı. Bu saatte ve özellikle bu hava da dışarı çıkması çok tehlikeliydi. Gitmesine izin veremezdi.
"Abla dışarı da işte! Onu bulmalıyım kim bilir nasıl üşüyordur şuan" Jeongin onu durdurmaya çalışan ablasını umursamadan ceketini giydi ve telefonuyla anahtarı alıp cebine attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love without thinking |HYUNLİX
Fanfiction"düşünmeden sev Felix. Eğer düşünürsen sevemezsin çünkü" "Ama Bu yanlış" "kime göre? Benim tek doğrum sensin." endişeyle dudağımı dişlerken tuttuğu elimi bırakır gibi oldu. Bir an korktum ama neden korktum onu da bilmiyordum. Ellerimizi kenetleyip a...