itiraf

3.1K 296 107
                                    


|Seungmin|

Karanlık sokakta soğuk rüzgar hafiften esmeye başlamış, insanlar yanan ışıklar ve tabelaların altında karınca yuvasından farksız bir şekilde yürüyordu. Hava kararınca zaten kalabalık olan bu sokak, daha da kalabalık olur ve sokak gösterileri başlardı.

Bir keresinde Felix ve Jisung'un ısrarı üzerine gelmiş ve dans etmiştik. Ah hatırlıyordum da o gün rezilliğin dibine vurmuştuk. İçki içmemiş sadece sütle kafayı bulmuş gibiydik. Felix gördüğü her kalabalığa dalıp ortaya geçerek dans etmişti. Jisung bağırarak rap yapmış ve biz Jeongin ile şarkı söylemiştik. Ne kadar rezil olduğumuzu söylesem de eğlenmiştik. Onlarla rezil olmak bile beni mutlu ediyordu.

Şimdi üşümemek için koluma sarılmış olan Jisung, kalabalıkta gözlerini gezdirip bir grup insanın dans edişini izliyordu. Onlara minnettardım. Şuan kalacak hiçbir yerim yokken onların bana evlerini açması yetmiyormuş gibi ihtiyaçlarımı karşılamaları beni fazlasıyla mahcup hissettiriyordu.

Muhtemelen böyle hissettiğimi bilseler iyi bir azar yerdim fakat elimde değildi. Bu yüzden biran önce part time bir iş bulmalı ve para kazanmaya başlamalıydım. En azından bir süre kendi ihtiyaçlarımı karşılar, para biriktirerek bir eve taşınabilirdim. Umarım ev arkadaşı arayan birisini bulabilirdim.

"Jisung" Başını yasladığı omzumdan kaldırıp bana alttan baktığında nefesimi bıraktım. Saat baya geç olmuştu. Taksiyle gitmek yerine yürümeyi seçmiş ve olabildiğince yavaş yürümüştük. Birlikte böyle sessiz yürümeyeli uzun zaman olmuştu.

"Saat geç oldu biliyorum ama eve tek başına gidebilir misin?" Benden tamamen ayrılsa da kolumu bırakmamıştı ama adımlarımız durmuştu. Kalabalığın ortasında öylece dururken bana sorgularcasına baktı.

Onu yalnız göndermek içime sinmiyordu. Minjae sorunu çözüldü demişti ama yine de onu tek göndermek istemiyordum Fakat zor günler geçirmiştim ve kendimi rahatlatmam gerekiyordu.

"Nereye gideceksin?" Kalabalıkta birbirine karışan müzik seslerini bastırabilmek için sesini biraz yükseltmek zorunda kalmıştı. Nefesimi yavaşça bırakırken ellerimi ceketimin cebine soktum.

"Parka gideceğim. birkaç saate gelirim eve" Ne kadar kararsız kalıp gitmemi istemese de onaylamıştı. Her zaman bunu yaptığımı bildiği için karşı gelmemişti ama gözlerindeki endişeyi görebiliyordum. Kolumdan tamamen çıkarken işaret parmağını kaldırıp bana doğru salladı.

"Bak yine içmek yok. Telefonunda açık olsun" Başımı salladım. Zaten içmek gibi bir hatayı bir daha asla yapmazdım. O gün olanlardan sonra nasıl içkiyi ağzıma sürebilirdim ki? 

Jisung'la vedalaştıktan sonra yavaş adımlarla yolumu değiştirdim ve her zamanki yola saptım. O parka gitmeyi seviyordum. Her canım yandığında, her mutlu olduğumda, her dolup birisine bir şey anlatmak istediğimde oraya giderdim.

Terk edilmiş bir park gibi görünüyordu ama terk edilmemişti. O parkta çocukluğumuz vardı. Abim ve benim her şeyi unutup delice eğlendiğimiz tek yerdi. Orada ailem gelip beni üzemezdi mesela, ya da abim ders çalışmak zorunda kalmazdı. Saatlerce parkta benimle birlikte oynar, bana abur cuburlar alırdı. En çokta çilekli süt alırdı. 

Onu fazlasıyla özlüyordum. Eğer hala hayatta olsaydı Bana muhtemelen kalacak yer ayarlar ve ihtiyaçlarımı karşılardı. Ardından benim bunlara ihtiyacımın olmadığını fark eder ve beni arayıp parka çağırırdı. Birlikte yine oyunlar oynar, bir sürü abur cubur yiyip şişerdik. Bütün acılarımı ve gözyaşlarımı yine benden alır ve kendi sırtına yüklerdi.

Ne kadar da hayırsız bir kardeştim öyle. Onun için hiçbir şey yapamamış ve sürekli onun kollarına sığınmıştım. Şimdi büyümüştüm ve ben... yine onun kollarına gidiyordum.

 Love without thinking |HYUNLİX Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin