Bugün 2 bölüm attım bu yüzden önceki bölümü(nefret ediyorum) okuduğunuzdan emin olun
Okuyup da anlamadığım o kitapları aslında aklıma kazıdığımı hiç düşünmemiştim. Anlamadığım ve dalıp gittiğim o kitapları okurken nasıl cümleleri hatırlayabiliyordum hiçbir fikrim yoktu ama bir cümle aklımda dolaşıyordu. Hangi kitaptı, hangi yazardı hiç bilmiyordum ki zaten ne okuduğuma bile bakmazdım.
Cümle tam olarak şöyleydi. "Nefes alamıyorken nefes aldığında, hiç enerjin yokken enerji bulduğunda, işte o zaman bir yolunu bulursun" Bu cümle neden aklıma geliyordu bilmiyorum ama bu cümleyi düşünürken şu sorunun cevabını buldum.
Umut en çok ne zaman parlardı? En dibe battığında, vazgeçecek duruma geldiğinde ve ayağa kalkacak gücü bulamadığında, umut birden parlar ve işte o an bir yolunu bulurdun. O dipten kurtulmanın, nefes almanın ve o enerjiyi bulmanın bir yolunu bulurdun.
Umut, ben en dipteyken beni bulmuştu. Beni yukarı çekmemişti, beni ona kavuşturmamıştı ama elimi tutmuş ve bana cesaret vermişti. Her şeyi arkamda bırakıp hiç bilmediğim bir ülkeye giderek, milyonlarca kişi arasında onu bulma cesareti vermişti. Evet, gidiyordum. Onu bulmaya, bu ayrılığa son vermeye gidiyordum.
***
F
lashback
"Az önce onu, Hyunjin'i gördüm ama şimdi kaybettim"
"Ne?" Verebildiğim tek tepki bu olmuştu. Dediği şey defalarca kez beynimin içinde yankılanırken sanki uzun zamandır nefes almıyormuşum gibi ciğerlerim yanmaya başladı.
Hani birisi sizi boğmaya çalışırken nefesiniz kesilir de sizi bıraktığında acıyla nefesi içinize çekerdiniz ya öksürerek? aynı onun gibi Uzun zamandır nefes almıyordum. onun o cümlesiyle boynuma sarılı eller beni özgür bırakmış ve acıyla içime çekmiştim nefesi.
Ondan sonrası o kadar hızlı gelişti ki ben bile olayları kavrayamamıştım. Dean bana bileti ayarlayabileceğini ve benim hazırlanmamı istemişti. Evet, güneşin doğmasını falan beklememiştim.
Dean'a o kadar minnettardım ki yanına gidince ona basit bir teşekkürle yetinmemem gerektiğini biliyordum. Beni bir kere bile görmemişti ama bana büyük iyilikler yapıyordu.
Telefonu kapatıp annemin yanına koşmuştum. Uyuyan annemin kapısını gürültüyle açtığımda yattığı yataktan kalkıp bana endişeyle bakmıştı. Onu endişelendirmiştim ama kollarına atlayıp, ağlayarak onu bulduğumu söylerken endişesi kendini şaşkınlığa bırakmıştı.
Bir süre sakinleşmek için onun kollarında bu sefer mutluluktan ağladım. Mutluluktan ağlamayalı ne kadar da olmuştu öyle...
Sonra ona her şeyi anlatmıştım. Dean'in kim olduğunu, onunla nasıl tanıştığımı, Hyunjin'i bulduğunu...
"Ne yapacaksın peki?"
"Yanına gideceğim tabiki!" Annem iki elimi de tutarken bir yandan mutlu bir yandan endişeliydi.
"Bebeğim orası tamamen yabancı bir yer. Tek başına onu nasıl bulabilirsin ki?" Başımı hızla iki yana sallayarak onu reddetmiştim.
Ne olursa olsun tekrar umutsuzluğa düşmeyecektim. Korkmuyordum, tamamen bambaşka bir ülkeye kimsesiz bir şekilde gitmekten, orda başıma geleceklerden korkmuyordum çünkü ben en büyük korkumu yıllarca yaşamıştım.
"Onu bulacağım ve bu sefer beni bırakmasına asla izin vermeyeceğim!" Annem akan yaşlarımı silerken dudaklarında samimi bir gülümseme belirdi ve beni kendine çekip anlıma dudaklarını bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love without thinking |HYUNLİX
Fanfiction"düşünmeden sev Felix. Eğer düşünürsen sevemezsin çünkü" "Ama Bu yanlış" "kime göre? Benim tek doğrum sensin." endişeyle dudağımı dişlerken tuttuğu elimi bırakır gibi oldu. Bir an korktum ama neden korktum onu da bilmiyordum. Ellerimizi kenetleyip a...