Sürenin bittiğini gösteren zil sesi ile kalemimi bırakırken gerginlikten terlediğimin yeni farkına varıyordum. Zaten 1 haftadır heyecandan uyuyamamış ve çok gergin olduğum için ufaktan şifayı kapmıştım.Sınav kağıdımı verip ayağa kalkarken sınıftakiler çoktan çıkmaya başlamıştı. Kağıtları düzenleyen hocaya çıkarken eğilip selam verirken gülümseyerek bana karşılık vermişti.
Sonunda aylardır çalıştığım sınava girmiştim ve rahatlamış hissediyordum. Daha birkaç dakika önce gerginlikten başım oldukça fazla ağrıyordu ama şuan hafiflemiş ve sanki pamukların üzerinde yürüyordum.
Uzun beyaz saçlarımı düzeltirken okul binasından çıktım ve temiz havayı derince içime çektim. Güneş tam tepede parlıyor ve sıcak hava insanları oldukça bunaltıyordu. Son zamanlar da hava hem çok sıcak hem de fazlasıyla nemliydi.
Neyseki bugün üzerime ince şeyler giymiştim. Oldukça ince beyaz bir tişört, altıma ise dizimin hemen üstünde biten siyah bir şort giymiş olmam beni terlemekten kurtarmıyordu ama ne yazık ki.
Kore'ye geleli yaklaşık 8 ay falan olmuştu ve gerçekten hayallerimdeki gibi bir hayatım vardı. Annemin yardımıyla aldığımız şirin bir evimiz ve küçük bir köpeğimiz vardı. Annemden daha fazla yardım almak istemeyip kendi başımıza bir şeyler yapmak istediğimiz için evin içini çok dekora etmemiştik ilk zamanlar. Fakat ikimizde part time çalışarak ve Hyunjin'in biriktirdiği paralarla, zamanla evi kendi evimiz diyebileceğimiz bir hale getirmiştik.
Üstelik evimiz Busan'a yakındı bu sayede Hem Seungmin'ler ile rahatça görüşebiliyorduk hem de diğerleriyle.
Bahçeden çıkarken duvara yaslanmış Hyunjin ile adımlarım dondu. Güzelliği karşısında sadece etkilenen ben değildim. Gelip geçen ona hayran gözlerle bakıyordu ki ben oldukça kıskanç birisiydim.
Neden bu sıcakta bacaklarına yapışan bir pantolon giymişti ki? Üstelik kolsuz tişörtü mü?! Zaten dün boyattığı siyah saçları yüzünden okuluna onunla gidip gitmemek arasında uzun bir tartışma yaşamıştım kendi içimde şimdi giydikleri yüzünden daha da nefes kesici görünüyordu.
"Tanrım insan mı o?"
"Gidip telefonunu istesene" Yanımda konuşan kızlara dönüp baktığımda telefonuyla ilgilenen Hyunjin'e baktıklarını gördüm.
Pekala, sakin olmalıydım. Kıskanmam çok anlamsızdı çünkü onlar sadece isteyebilirdi fakat ben ona sahiptim. Ama bu onlara bakma izni vermiyordu!
Yanımda gülüşen kızlara dudaklarımı yukarı kıvırarak baktıktan sonra önüme döndüm ve yüzüme geniş bir gülümseme yerleştirdim. Benim olanı göstermem gerekiyordu sanırım.
"Jinie~" Gülerek yanına koştuğumda Hyunjin başını kaldırıp bana baktı. Ona yaklaşmamla duvardan sırtını ayırırken benim gibi gülümsedi ve sarılmam için kollarını açtı. Hızlıca kollarına girerken dudaklarına kısa bir öpücük vermeyi ihmal etmemiştim.
"Dersin olduğu için gelemeyeceğini söylemiştin" İlk başta kıskançlık için ona böyle davransam da onun kollarına girmemle tüm kıskançlığım gitmiş ve yerini tamamen mutluluk almıştı.
Bize yargılayan gözlerle bakan kişileri tabiki kafamıza takmıyorduk fakat aralarında gülüşmeleri duyabiliyordum. Sanırım homofobik olmayanlar vardı yakınlarda.
Hyunjin zarifçe belimi tutarken başımı kaldırıp ona alttan baktım. Oda başını eğip dudağındaki gülümseme ile bana baktı.
"Bu önemli gününde derse girecek değildim ya." Bu sefer yüzümdeki gülümseme solmuş ve ağzım hafifçe aralanmıştı. Ne yani dersi mi ekmişti? Hyunjin? Derste dikkatinin dağılmasına bile izin vermeyen kişi benim için dersini mi ekmişti? Ne zaman bu kadar duygusallaşmıştım ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love without thinking |HYUNLİX
Fanfiction"düşünmeden sev Felix. Eğer düşünürsen sevemezsin çünkü" "Ama Bu yanlış" "kime göre? Benim tek doğrum sensin." endişeyle dudağımı dişlerken tuttuğu elimi bırakır gibi oldu. Bir an korktum ama neden korktum onu da bilmiyordum. Ellerimizi kenetleyip a...