Son bir haftadır büyük bir bilinmezlikte kaybolduğum o karanlıkta, bugün bir kapı açılmış ve ışığıyla karanlığıma bir yol çizmişti. Güzel bir şey gibi geliyordu böyle söyleyince ama o kapının aslında bir cehennem kapısı olduğunu ve yolumu oluşturan o ışığın, alevlerin kızıl tonu ile boyandığını söylersem ne kadar da korkunç geliyordu.
Hani demiştim ya, iki ucu da cehenneme acılan bir yoldayım. Birisinde soğuktan donar, diğerinde ateşle yanardım. Ateş bana kapısını açmış, beni içeriye davet ediyordu ve ben kontrolüm dışı oraya sürükleniyordum. Sanki bileğime bağlı bir zincir beni oraya çekiştirip duruyordu ve ben bunu engelleyemiyordum.
Elimde ki manganın sayfasını, okumasam bile çevirirken Bakışlarımı hemen çaprazımda ders çalışan Hyunjin'den ayıramıyordum. Yemek yedikten sonra ona çalışmasını söyleyip ben toparlamıştım. Neden odada çalışmıyordu bilmiyordum ama sanırım benim odada rahatça vakit geçirmem içindi.
ben yinede salona gelmiş ve manga okumaya karar vermiştim. Jisung'un O olay gecesinde aldığı yaoi mangalarından birisini okulda gizlice yürütmüştüm ve her konuştuğumuzda onu kaybettiğini söyleyip ağlıyordu. Tabiki bundan keyif alarak onu dinliyor, ve gülmekten sakınmıyordum. Okuduktan sonra ona geri verecektim ama bir türlü okuyamıyordum.
Hyunjin kafamı karıştırıyordu. Birkaç saat önce kendime itiraf ettiğim şeyi düşünmeden edemiyordum. Onunla sevgili olmak hoşuma gitmişti, bu benim de ondan hoşlandığım anlamına mı geliyordu? Hayır... Bu olamazdı.
Ondan hoşlanamazdı-kimi kandırıyorum ben! Ondan hoşlanmamam için hiçbir şey sebep yoktu. Bu gayet normaldi ama olmamalıydı. Ondan hoşlanmak benim o kapıdan içeri girip yanmam demekti.
Sadece kendimin yanmasından bahsetmiyordum. Beni yakacak olan ateş, ailemin paramparça olmasıydı ve Soojin'in öyle parçalanacak bir ailede büyümesine izin veremezdim.
Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım ve salonu kırmızı ateşiyle aydınlatan mumlardan birisini alıp mutfağa ilerledim. Elektrikler, biz yemek yedikten ortalama yarım saat sonra gitmişti ve biz hazırlıklı olarak olabildiğince mumları toplayıp salona yerleştirmiştik.
Mutfağa girip Su ısıtmaya başladım. Neyse ki doğalgaz hala vardı ve bu aç kalmamızı engelliyordu. Dün yarısını alıp yarısını dolaba bıraktığım pastayı aldım ve İki tabak çıkardım.
Hyunjin saatlerdir ders çalışıyordu, onunda biraz dinlenmeye ve şekere ihtiyacı vardı. Üstelik şarj sorunu olmasın diye hem laptopu, hem tabletleri, hem de telefonların şarjını fullemiştim. Yani tüm gece film izlesek bile şarjları bitmezdi.
Tabakları tepsiye yerleştirip iki çatal koydum ve iki kupa çıkardım. İçine kahveleri koyarken kendime şeker ve süt koymuş, Hyunjin'in kahvesine hiçbir şey eklememiştim. O cidden zehir içiyordu.
Kaynayan suyun altını kapatıp kahveleri yaptığımda taşıyamayacağım için mumu da tepsinin köşesine koydum ve mutfaktan çıktım.
Hyunjin hala daha camın önünde ki armut koltukta oturmuş dizine yasladığı test kitabından Kimya sorularını çözüyordu. Saçlarını yarım topuz yapmış olsada önüne birkaç tutam düşmüştü. Üzerinde ki siyah kazağın kolları dirseklerine kadar sıyrılmış, siyah pantolonu bacaklarını ikinci bir deri gibi sarmıştı.
"Hyunjin" Tepsiyi Masaya bırakırken Hyunjin'in bana dönmediğini fark ettim. Sadece başını hafifçe bana doğru oynatmış ve 'hımm?' diye mırıldanmıştı.
Mumu masanın ortasına koyarken Laptopu alıp açtım ve masanın önünde dizlerimin üzerine çöküp indirdiğim filmlere baktım.
"Film izleyelim mi? Hem bak yiyecek bir şeylerde getirdim" Film seçmeyi boşverip başımı ona çevirdiğimde arkası dönük olduğu için verdiği tepkiyi göremedim. Nefesini bırakırken yine bana dönmedi ve sorusuna devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love without thinking |HYUNLİX
Fanfiction"düşünmeden sev Felix. Eğer düşünürsen sevemezsin çünkü" "Ama Bu yanlış" "kime göre? Benim tek doğrum sensin." endişeyle dudağımı dişlerken tuttuğu elimi bırakır gibi oldu. Bir an korktum ama neden korktum onu da bilmiyordum. Ellerimizi kenetleyip a...