Onunla aramıza girip uzun süre varlığını koruyan soğukluk, 14 yaşımızdayken kapımızı çalmıştı. Ortaokulda son senemiz, Güzel bir lise tutturmak için çabaladığımız zamanlardı.
O zamanlar ders çalışırdım çünkü hep Onu örnek almıştım. Onun görünüşünü, onun hareketlerini, onun zekasını ve diğer şeyini. Bana üstün bir insanmış gibi gelir, onun gibi olmak isterdim.
Fakat Son senemizde O birden boş vakitlerini kapattı ve yaptığı aktiviteleri bir köşeye atarak gece gündüz ders çalıştı. Masaya gelip hızlıca yemeğini yer, duştan hızlıca çıkardı.
Oysaki herkesin bir arada olduğu ve ailemizin birleştiği tek yerdi yemek masası. Hyunjin, masadan en son kalkar, olabildiğince fazla kalmak isterdi o ortamda. Ama ders çalışmaya başlayınca onu, sadece yemek yerken, sınıfta ve odamızda görebiliyordum. Sadece görüyor, yanına gidip onu rahatsız etmekten çekiniyordum.
Bir süre sonra ona yetişemez, onun kadar ders çalışamaz olmuştum. Bu da derslerden ve okuldan nefret etmeme sebep olmuştu. Onu benden uzaklaştırdığı için... Nefret etmiştim.
"Hyunjin?" Yatağıma oturmuş ayaklarımı soğuk parkeye koymuş ve krem renginde ki halının kenarlarını kaldırıp indirerek oynamaya başlamıştım.
Hyunjin yattığı yatakta kıpırdanıp bana doğru döndüğünde siyah saçlarının arasından kahve irisleri parlayarak beni buldu. Ona benzemek için kestirdiğim saçlarım gittikçe uzayarak gözüme giriyordu ve birkaç çilimi kapatıyordu.
"Yanında yatabilir miyim?" Tereddüt etmişti. Önceden olsa bunu sormamı bile beklemez, yatarken duvara yaklaşıp benim için yer açardı. Yanına gitsem de gitmesem de benim için her zaman bir yer ayırırdı.
Tereddütü, parası olmamasına rağmen ondan oyuncak isteyen çocuğuna, kıyamayan bir baba gibi yavaşça içinde kayboldu ve yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Benim için yana kayıp yorganını kaldırırken Yüzümde engelleyemediğim geçmişimden bir gülümseme oluştu ve eskisi gibi heyecanla ve mutlulukla ayağa kalkıp yanına gittim.
Yorganı tutan eli benim yorganı kavramamla inmiş ve bakışları yüzümün her santiminde gezinmişti.
En çokta bunu severdim o zamanlar. Sanki bana, dünyanın en güzel tablosuna bakıyormuş gibi hayranlıkla ve parlayan gözleriyle bakardı hep. En çok gözlerimde oyalanan dipsiz bir kuyudan farksız irisleri, yavaşça çillerime yol alır, bir sokak hayvanının sahiplenilip sıcak bir yuvada gözlerini kapatması kadar huzur dolu olurdu.
Yanına yatsam da onun gibi tereddüt etmiştim. Her seferinde göğsüne sığınıp, kokusuyla mayışan ben ilk defa aramızda ki o soğukluğu ve uzaklığı iliklerime kadar hissetmiş ve kalbim bunun farkındalığı ile elektrik çarpmışcasına anlık atmayı kesmişti.
aramızda ki uzaklığın yolları bükülüp dikenli bir sarmaşık halini alırken bir ucu onunkine diğer ucu benim kalbimi delip geçti ve dikenleri ikimizde kalbine batarak kanlarını akıttı.
Üzerimize yorganı çekerken içeriyi sadece güneşliğin fazla engelleyemediği sokak lambasının turuncu ışığı aydınlatıyordu. O ışık kaynağı ise sadece yüzlerimizi biraz daha net görmemizi sağlıyor, onun dışında her şeyin karanlığın içine gömülmesini engelleyemiyordu.
Yüzünü yastığa bastırıp bakışlarını bana çevirdiğinde ikimizin de gözleri birbirine kenetlendi ve o soğukluk, bir kez daha kendini hatırlatmak istercesine dikenlerini büyülterek daha da kazındı kalbimize.
'Ona sarılmalı mıyım yine? 'diye çok düşünmüştüm. Artık beni sevmediğini, onu sıktığımı düşünmüş ve bu düşünce beni engelleyen zincirler olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love without thinking |HYUNLİX
Fanfiction"düşünmeden sev Felix. Eğer düşünürsen sevemezsin çünkü" "Ama Bu yanlış" "kime göre? Benim tek doğrum sensin." endişeyle dudağımı dişlerken tuttuğu elimi bırakır gibi oldu. Bir an korktum ama neden korktum onu da bilmiyordum. Ellerimizi kenetleyip a...