Başımı yasladığım omzundan kaldırıp televizyona baktım. Televizyonda izlediği şey o kadar ama o kadar ilgimi çekmiyordu ki uykumu getirmişti.
"Başka bir şey izlesek olmaz mı?" başını bana çevirince uykulu gözlerle baktım ona. Orta sehpaya uzanıp telefonumu elime aldım. Aliler büyük ihtimal varmışlardı ama aramak ya da mesajla da olsa bilmek istiyordum. "Ali'yi bir arayayım." başını sallarken eliyle kumandayı işaret etti. Bu yani sen gelene kadar bunu izleyeceğim ama sen gelince kanalı değiştireceğim demek gibi bir şey olsa gerekti. Telefonumla yanından uzaklaşıp mutfağa doğru ilerledim. Büyük ihtimal mutfakta konuşmaya başlayacak ve sonrasında bütün evi tavaf edecektim. Rehberde Ali'yi bulurken Akın'ı gördüm. Akpak. Sıkıntıyla bir nefes alıp hızlıca Akın'ı kaydetme şeklimi değiştirdim. Akın Sönmez. Hemen ardından Avrupa Kıtası olarak kayıtlı Asya'nın adını değiştirdim. Asya Karakaya. Ali'nin adına basıp çalan telefonu kulağıma götürdüm. Kısa bir bekleyişin ardından açmıştı telefonu.
"Yavru kuş?" gözlerim dolunca dudaklarımı birbirine bastırdım. Hayır ağlamayacağım. Telefonda ağlayıp onun da tatilini mahvetmeyecektim.
"Gittiniz mi diye merak ettim de ondan aramak istedim." nedense telefonda konuştuğumuz halde yüzünü görmesem de mimikleri bakışları tam karşımdaymış gibi hissediyordum. Sanki nerede kaşlarını çatacak nerede gülümseyecek biliyor gibiydim.
"Geldik geldik, az önce girdik kapıdan." arkadan kapanan kapı ile doğruluğu kanıtlanmış oldu.
"O zaman benden kerataya selam söyle." gülümsedim hafifçe. Masanın üzerindeki baharatlıklarla oynuyordu bir elim.
"O da aynısını söyledi, prensese selam söyle dedi." sesli güldüm bu sefer. "Biz yemek yiyeceğiz, sonra ben seni arayayım mı ya da mesaj atayım olur mu?" görmeyeceğini bilsem de ağzımla onaylar bir şekilde ses çıkardım. "Dikkat et kendine, seni seviyorum."
"Ben de." telefonu kulağımdan çekip masaya bıraktım. Derin bir nefes alıp tekrar salona döndüm. Yanına çöküp tekrardan başımı omzuna yasladım. Derin bir nefes alıp değiştirilen ve hoş bir müzik çalan kanala baktım.
"Ali miydi?" başımı salladım. "Varmışlar demek ki." tekrardan başımı salladım. Eli saçlarımı okşarken hafifçe yüzümü koluna gömdüm. "Kapalı kutuyu bu gece açmak ister misin güzelim?" durdum. Başımı sallamak ya da yanıtlamak arasında gidip gelsem de kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Kapalı kutudan kastı aslında geçmişte başımdan geçenlerdi biliyordum. "Cuma günleri hepsini anlatmadın, hep yüzeysel geçtin. Fakat şimdi ben o yüzeyin ardını görmek istiyorum."
"Emin misin? Ama bu gece ağlamak serbest o zaman?" gözlerimi kırpıp biraz geri çekildim. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı da bacaklarıma sardım ardından çenemi de bacaklarıma yasladım. Başını onaylarcasına salladığında o da benim gibi bacaklarını kendine çekip kollarını bacaklarına sararak çenesini de bacaklarına yasladı. Derin bir nefes aldım. "Lisenin başıydı, tatil için Ankara'dan Muğla'ya gidiyorduk. Eskişehir üzerinden gitmek istemiştim ben." Gözlerimi onun bacaklarındaki parmaklarına diktim. "Babam çok yorgun olurdu gün içinde, o gün de bir gece Eskişehir'de kaldık ama gecesinde sırf ben istiyorum diye şehri karışlamıştık." yerimde yaylanıp daha sıkı sarıldım bacaklarıma. "Sabah erken saatte tekrar yola çıktık ama babam uykuluydu. Saat erken olduğu için bir şey olmaz yollar boş olur diye düşünmüştük. Ama yanılmışız." Yanağıma süzülen yaşla parmaklarını tenimde hissettim. "Sabah olduğu için ben arka koltukta uyuyordum, babam da uykulu olduğu için direksiyon hakimiyetini kaybedince raylara girip trenle çarpışmış. Annemi bilmiyorum, ne yapıyordu o an hatırlamıyorum bile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geometrici
Teen FictionKaya ve Arden'in hikayesi. Bir öğretmen ve öğrenci hikayesi. Onlar imkansızın içinde imkanlar. olmayacak bir hayale tutunan iki hayat. Kaya, daha öğretmenliğinin ikinci yılında eğitim öğretim aşkıyla tutuşan bir geometri hocası. Arden ise klasik bir...