24.Bölüm

8.4K 328 39
                                    

Dudaklarımın kenarından damlayan sular ve akmış bir göz altı makyajıyla battaniyeye sarılı bir şekilde arabasının ön koltuğunda oturuyordum. 

"Daha önce de bu kadar sakar mıydın yoksa ben mi fark edemedim?" benden çok kendine soruyor gibiydi. Cevaplamadım. Cevaplamak istemediğimden değil takatim olmadığından. Üzerimdeki battaniyeye daha da sıkı sarılıp parmaklarımı aracın radyatörüne uzattım. Sıcaklık parmak uçlarımı çözerken ocak ayının soğuğu bir türlü içimden çıkmıyordu. "Hasta olacaksın." dudaklarımı birbirine bastırdım. Zihnimde çizilen tablo gitgide netleşirken başımı ona çevirdim.

"Tüm okulun önünde öptün beni." yutkunup gözlerimi kıstım. "Tüm okulun. Ben okula nasıl gideceğim?" tamam, öncesinde kendim itiraf ederken ne sonuçlarını düşünmüştüm ne de olacakları ama müdürün dedikleriyle bu olan hiç iyi değildi. "Okuldan atacak beni," dişlerim titrerken araba süren ondan gözlerimi çektim. "Senin yüzünden hayatım ne hale geldi, beğendin mi yaptığını?" 

Ani bir şekilde direksiyonu sağa kırınca emniyet kemerine asılmak zorunda kaldım. Ana yoldan çıkıpta ara yolda arabayı durdurunca bakışlarımı ona çevirdim, kaşlarım çatılı bir halde. "Amacın öldürmek mi?! Bedenen değil, ruhen öldürüyorsun zaten merak etme."

Derin ve ağır bir nefes alıp başını geriye doğru yasladı önce sonra emniyet kemerini çözüp başını direksiyona yaslayıp biraz bekledi.Ben sorularıma cevap vermesini en azından bir şeyler demesini bekledim.

"Ben," başını kaldırıp dümdüz karanlık geceye baktı. "Eğer ben olmasaydım seni baban yaşındaki adamla evlendireceklerdi!" sakallarını hızlı bir şekilde kaşırken ben gözlerimi kıstım. 

"Ne demek babam yaşında biri?" titrek bir nefes alıp battaniyeyi vücudumdan ayırdım. Az önce ısınmaya çaba veren tenim şimdi alev alev yanıyordu. 

"Seni, para karşılığı bana değil 55 yaşındaki adama satacaklardı." elini hızla direksiyona vururken ben yerimde sıçramış ve gözlerimin buğulanmasına izin vermiştim. "Olaya el atmaktan başka çarem yoktu ki Arden!" ellerini bir çocuk edasında bana uzatırken gözleri dolmuştu. "18 yaşındaki seni 55 yaşındaki adama vereceklerdi."ufakça tebessüm ettim. Kendisi de benden yaşça büyüktü ama ruhu çocuktu. "Biliyorum," gülümsedi dudakları ama gülümserken gözlerinden birer damla yaş süzüldü yanağına. "Biliyorum ben seni çok kırdım, paramparça ettim ama hepsi senin içindi." derin bir nefes aldım. Sırf beni yaşatabilmek için kendinden nefret ettirmeye çalışan bu adamı sevmemem için bir neden var mıydı? Kalbi çok güzeldi bir kere. O sırf teyzem ve eniştemin yaptığı bu pisliği duymayayım diye bu kadar çırpınırken ben her defasında kendimce haklı sebeplerle ittim onu. Gururum yüzünden. 

Eğer aşk diye bir şey varsa bu duygu tamamen egodan ve bencillikten uzak bir duyguydu. Kendini düşünüp en başından beni kurtarmaya çalışmayabilirdi. Yahut gerçekleri söylemeyebilirdi, kan bağımın olduğu ikinci ailemi kötü bilmemem için. Ama gerçekler er ya da geç ortaya çıkmıştı ve geri dönüşü yoktu. 

"Kaya?" bakışlarını yerden kaldırıp bana çevirdi. Sanırım ilk kez ona adıyla ve hoca sıfatı olmadan sesleniyordum. Kalbim heyecanımla hızlandı. Tüm yaralarıma rağmen, yüzüm bir palet gibi rengarenk olmasına rağmen gülümseyip avuç içimi kalbine götürdüm. "Yapayalnızdım, sığındığım limandı bu aşk."

Ensemden tutup beni kendine çekerken ıslak oluşumla durdurmak istesem de başaramadım. Ona sarılınca sanki tüm üşümüşlüğüm geçmişti. Yerini sıcacık bir tene bırakmıştı. Islak saçıma bir öpücük kondurduğunda gülümsedim.

Bir adam düşünün sırf siz aileniz bildiğiniz kişilere nefret duymayasınız diye kendinden nefret ettiriyor. Bir adam düşünün kendinden önce sevdiği insanı düşünüyor. Bir adam düşünün, benim onu her defasında itmeme ve yaralamama rağmen yine başucumda duran. 

GeometriciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin