40.Bölüm

5.1K 262 24
                                    


Öğle arasının başlangıcını haber veren zil ile ayaklandım. Matematik odasının yolunu tutmuştum. Gözlerimin kırmızılığı yeni yeni silinmişti yüzümden. Biyoloji dersinin tümünde uyumuştum. Uyuduğum için de gözlerim şişmişti ama sorun yoktu. Sadece arada bir kat vardı ama  o bir katı çıkarken bile koridorda bir bakan bir daha bakıyordu yüzüme. Kısa zaman içinde yayılmıştı okula, bizim okulda herhangi bir olay çabuk yayılırdı ama lekesi üzerinden günler geçse de çıkmazdı. Herkesin arkasından konuşmak kolaydı ama adındaki leke gitse dahi izi kalırdı bizim okuldakiler için. Sıkıntıyla nefes alıp kollarımı birbirine bağladım. Ara katı da çıkmamla matematik odasının önünde bulmam bir olmuştu kendimi. Aslında riskliydi bu çünkü daha adımız yeni anılmışken şimdi onun yanına gitmek... Sanki ateşe körükle gitmek gibiydi. Ama yanmamış mıydık yanacağımız kadar, batmamış mıydık en dibe? Daha kötü ne olabilirdi ki? Odanın kapısını açıp içeri attım kendimi. Camın önündeki mermere kalçasını yaslamış bir şekilde ön bahçeye bakıyordu. Dikkatini çekmek için biraz sesli kapıyı kapatıp boğazımı temizledim. Başını bana çevirince ellerimi önümde birleştirip cama doğru ilerledim. Kalçamı onun gibi camın mermerine yaslayıp dikkatle ona baktım.

"Çok ağlamışsın." burukça gözlerime baktı. "Özür dilerim." eli yanağıma uzanıp bir kaç saat önce gözyaşlarımın olduğu yerleri okşadı.

"Önemli değil, senin suçun yoktu." baş parmağı çenemde durunca dudaklarımı birbirine bastırdım. 

"Bu işle kimin ilgisi var, bu kadar damarımıza kim basıyor?" sıkıntıyla nefes aldım. Aslında az çok tahmin ediyordu ama belki de konduramıyordu.

"Biliyoruz aslında ama bu kadarı çok fazla." bir şeyler yapmamız gerekiyordu ama ne yapabilirdik elimizden ne gelirdi bilmiyorum. "Bir şeyler yapmamız gerek yoksa bu okul bu yıl bitmeyecek Kaya." adını söylememle dudaklarına sıcacık bir gülümseme yayıldı. Bu dönemden geçmiştik ama önümüzde bir yarım dönem daha vardı o süreden ne yapacaktık bilmiyorum, Asya rahat durmayacaktı belliydi.

"Biliyorum, biliyorum. Aklımdaki tek seçenek ikimizden birinin okulunu değiştirmesi." yüzünü tatsız bir şey söylermiş gibi buruşturdu. Elimi bacağına koyup hafifçe eğildim. 

"Gidemem, Ali'yi bırakamam. Kalamam çünkü Asya ve Akın ile baş edemem. Araf gibi." sıkıntıyla bir elini saçlarına geçirdi boştaki elini de elimin üzerine koydu. 

"Ne yapalım güzelim sen söyle, bırakmıyor yakamızı." başını tekrar bahçeye çevirdi. "Sana bir şey yaparsa, ne yaparım ben?" kanım çekildi. Yapar mıydı Asya böyle bir şey? Kaya onun sevdiği adamdı ona dokunmazdı ama bana eski yakın arkadaşına kıyar mıydı?

"Yapmaz ki, yapamaz." omuzlarımı silktim. O kadar ileri gidebileceğini sanmıyordum. Böyle bir insan olduğunu da düşünmüyordum. Pekala tüm okula yaymış olabilirdi ya da müfettişler onun yüzünden gelmiş olabilirlerdi fakat bu apayrı bir şeydi. Bu daha üst bir boyuttu.

"Kimseye güvenmemen gerektiğini öğrenemedin mi hala? Kime güvendiysen vurmadı mı seni sırtından?" başımı usulca aşağı yukarı salladım. Yaslandığı mermerde bana doğru kayıp yaklaştı bana. 

"Sana da mı?" ona başında güvenmemiştim ama bir o kalmıştı yanımda Ali dışında. Gülümsedi hafifçe. Yanağını yanağıma yasladı. Yanağının sıcaklığı tenime nüfuz ederken tüy kadar hafif bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Dünya yerle bir olsa seni sırtından bıçaklamam ben." güvenmek istiyordum. Birine sırtımı dayamak ve ne olacak diye düşünüp kendimi paralamak istemiyorum. Onun bana yapabileceği herhangi bir kötülük var mıydı bilmiyorum. Aklım ermiyordu böyle şeylere. Onun yanındayken zaman ne ara geçmişti bilmiyordum ama öğle arası bitmişti. 

"Ben gideyim en iyisi." eliyle bacağıma baskı yapınca başımı çevirip ona baktım. "Bir şey mi oldu?" gözlerini kısarak bana bakmaya devam ettirdiği sürede yaslandığı mermerden kendini çekip ayağa kalktı.  Sıkı sıkı sarmalayınca şaşırdım. Tamam durup dururken öpüyordu ama sarılmıyordu ya da ben fark edememiştim. 

"Bir daha ağladığını görürsem çok kötü olur." sarılı haldeyken başımı aşağı yukarı salladım. 

"Tamam ağlamayacağım ama derse geç kalıyorum." unutmuş gibi bir ses çıkarsa da kollarını geri çekmedi. 

"Keşke hep yanı başımda olsan, gerçi yanımdayken de özlüyorum seni." başını iki elimin arasına alıp hafifçe geri ittirdim. Gözlerine bakarken jilet gibi olan yanağını okşadım. Pürüzsüz teninin etkisi ile büyülenmiş gibi ona bakıyordum. Üzerime bir adım attığında ben bir adım geriledim. O bir adım daha atınca tekrar geriledim ama kaşlarım çatılmıştı. Sırtım duvarla buluştuğunda kesik bir nefes aldım. Alnını alnıma yaslarken ikinci zil çalmıştı ama Kaya'nın umurunda bile değildi. "Kaçacak yerin yok."

"Kaçmak isteyen kim Geometrici?" gözlerini ağır ağır kırpıştırınca gözlerini iyice gözlerim kenetledi. Yavaşça yutkunuşumla bir elini duvara yasladı. "Ama gerçekten geç kalacağım."

"Boş ver eve gidelim." bakışlarımı kaçırırken burnunu burnuma sürtünce ne yapacağımı bilemedim. Aldığım nefes boğazıma dizilirken parmak uçlarıma yükselip dudağının kenarından öptüm. Kalbim kanatlanıp göğe uçacakmış gibiydi adeta. "Tamam, bununla da yetinebilirim bir süre." geri çekilip saçlarını eliyle dağıtırken masaya yaslanıp baştan ayağa süzdü beni. "Bir de şu etek zımbırtısı hiç hoş değil." bakışları bacaklarımdayken başımı eğip kaşlarımı çattım.

"Ne varmış ki eteğimin?" eliyle yanağını kaşıdıktan sonra kollarını birbirine kenetledi.

"İşte yok, sorun da bu." gözlerimi devirip kapıya ilerledim. Bir çırpıda onu geride bırakıp sınıfa girdim. Allahtan hoca daha gelmemişti de bir de ona dert anlatmak zorunda kalmayacaktım. Yerime geçerken Asya göz ucuyla bana bakınca dümdüz bir ifade ile ona baktım. Kalbim dört nala koşarken yerime oturdum. Koştuğum için mi bilmem ama kalbim çok hızlı atıyordu. Dudaklarımda alık bir gülümseme ile elimi çeneme yasladım. Ali kolunu omzuma atınca başımı ona çevirdim. 

"Alık mısın Balık mı yoksa aşık mı?" gülümsemem dudaklarıma da yayılırken derin bir iç çektim. Uzun uzun Ali'ye baktım. İçinde anlamlandıramadığım bir hüzün vardı. Sanki daha melankolik duruyordu yüzü. 

"Sen iyi misin?" ellerini masaya koyunca başını dikleştirip aşağı yukarı salladı ama bir şeyler vardı belliydi. "Ali senin bir şeyin var belli, hadi anlat." sıkıntıyla derin bir iç çekti. Parmağımla onu dürttüm. "Hadi."

"Diyeceğim ama üzülme tamam mı?" başımı hızla salladım. "Babam gelecek ya, normalde ben ara tatilde gidip geri geliyordum. Bu yıl öyle olmayacak." kaşlarımı anlamaz bir ifade ile çattım. Ne demek bu yıl öyle olmayacaktı. "Temelli gidiyorum bu sefer, ikinci dönem geri gelmeyeceğim." başımı hızla sağa sola salladım. Gözlerim dolunca hızla geri itekledim onları. 

"Ama Ali," devam edemedi cümlelerim. Ali olmayınca ben ne yapacaktım? Kime anlatacaktım derdimi? Özleyecektim de üstelik, en kötü günlerimde yanımda olanı nasıl özlemeyecektim hem? 

"Biliyorum, güzelim. Zor olacak ama ben hep bu arka sırada senin yanında oturuyor olacağım." burukça baktım ona. Tekrar mı kaybediyordum en yakın arkadaşımı. "Kötü hissettiğinde derdini paylaşacağın ya da mutlu olduğunda sevincini anlatabilmen için bir telefon uzağında olacağım." 

"Ama aynısı olmayacak Ali, burada yanımda olmanla telefonumda olman bir olmayacak." saçımı okşarken sıkı sıkı sarıldı bana. 

"Arden sen çok güçlüsün, tahmin ettiğinden de güçlü. Nelere göğüs gerdin bununla mı başa çıkamayacaksın?" başımı göğsüne yaslayıp kulağıma yaklaştı. Sesini biraz alçalttı. "Hem Geometrici de var." elimin arasındaki eliyle ve parmaklarıyla oynuyordum. 

"Onun yeri farklı senin yerin farklı Ali." yalandan burnumu çektim. Belki duygu sömürüsü yaparsam kalırdı ama annesinin geçen gün başvurduğu tayin sonuçlanmıştı büyük ihtimal ve o yüzden gidiyordu. "Yine göreceğim değil mi seni? Bu böyle bitmeyecek." dudaklarında hüzünlü bir tebessüm yer edindi. 

"Bu son olmayacak, yine göreceksin beni. Ben de sizi." gözünü kırpışıyla kalbim kanatlandı. İçim ferahlamış bir şekilde baktım ona. Hocanın derse girmesinden önce söylediği son şeyle kalbim tekledi. "Belki düğününüze gelirim." 

GeometriciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin