Arden Merih;
Başımı sıradan kalkıp etrafa baktım. Öğle arası olmuştu sanırım çünkü sınıf boştu. Sadece bizim tayfa vardı sınıfta, ki büyük ihtimal bizde bahçeye inerdik. Dirseğimle hala uyuyan Akın'ı dürttüm, ardından önümde oturan Ali'yi de. Akın mahmur gözlerle başını kaldırınca bu tatlı haline dayanamayıp saçlarını karıştırdım. O sırada içeri nöbetçi öğrenci girince şaşırdım.
"Akın Sönmez, burada mı?" Akın kafasını nöbetçiye sallayıp devamını bekledi. "Müdür seni çağırdı." ben şaşkınlıkla Akın'a bakarken o gözlerini ovuşturup ayaklandı.
"Akın ne oluyor?" desem de elini havaya kaldırıp durmamı istedi fakat onu dinlemeyip peşinden ilerledim. Genelde nöbetçiler benim için gelirdi. Akın pek hır gür davranmazdı okulda. Peşinden koştur koştur idare katına geldiğimde Akın çoktan müdürün odasına girmişti. Ben de kapıyı tıklatıp içeri girdim.
"Arden, daha sonra gel." kafamı hızla iki yana sallayıp cevapladım. "Hayır, Akın'ın yanında olacağım." sabır dilenircesine kafasını sağa çevirince bir adım geri atıp ellerimi birbirine bağladım.
"Oğlum, sen yaptığının farkında mısın? Ya çocuğa bir şey olsaydı?" ben olayı bilmediğim için sadece dinlemekle yetiniyordum fakat Akın sakin bir çocuktu. Onu sinirlendiren olay yenilir yutulur değildi demek ki. "Amacın ne lan! Ne demeye, çocuğun kafasını pisuvara sokuyorsun?" benim ağzım şaşkınlıkla açılırken bir elimi ağzıma götürüp şaşkınlığımı kapattım. Akın müdüre bakıyor fakat bir şey demiyordu.
"Hocam," dişlerini sıkarak konuşuyordu. Sanki patlamaya hazır bir bomba gibiydi o an. "Red edildi diye, Arden hakkında ileri geri konuşan bir şerefsizin kafasını pisuvara soktum diye ceza verecekseniz, verin." üç dakikada bir duygu değişimleri yaşıyordum. Şimdi kafama dank etmişti. Ben kafamı kendi kendime aşağı yukarı sallarken müdür de bana bakıyordu. Başımı kaldırıp müdüre baktım.
"Hocam, izninizle." diyerek müdürün odasına çıktım. 12'lerin sınıfı en üst katta olduğu için o sinirle merdivenleri üçer beşer çıktım. Koridorun başına gelince derin bir nefes alarak adımlarımı hızlandırdım.
"Can!"bağırışımla bir kaç kapı açılsa da hiç biri Can değildi. Hışımla onun sınıfının olduğu kapıya gelince sertçe kapıyı açtım. İçeride gördüğüm manzara canımın bir miktar yanmasına sebep oldu. Tamam kötü veya edepsiz bir şey değildi gördüğüm fakat yine de öfkelenmiştim. Kaya hoca, bir kıza ders anlatıyordu.
"Ö-özür dilerim." deyip kapıyı kapadım. Geldiğim yoldan ilerleyip zemin katta olan kapalı spor salonuna indim. Futbol kaptanı değil miydi bu çocuk? Spor salonunun kapısından içeri geçip ona seslendim.
"Can Çelebi!" o an herkes durdu ve Can hariç hepsi bana baktı. Çünkü başına ne geleceğini biliyordu. Hızlı hızlı yanına ilerleyip başımı kaldırdım. Aramızdaki boy farkı yenilir yutulur değildi. Ama ne demişler, yere yakın olandan korkacaksın. Yere de yakın değilim ya neyse. 1.71 boyum. Bu gereksiz bilgiden sonra Can'a döndüm. O sırada spor salonunun kapısı açıldı. Büyük ihtimal müdürdü. Ellerimi omuzlarına koyup ittim. Milim kıpırdamayışı da öfkemi körüklüyordu.
"Sana uzak dur demedim mi? Yakarım seni demedim mi?" bakışları korkusuzca beni bulurken kaşlarımı kaldırdım. Kork oğlum benden! Yumruğumu sıkıp tıpkı tekvando derslerindeki gibi yüzüne doğru savurdum. Burnunu tutup acıyla geriye sendelerken fırsat bulup bir de diz kapağına tekme attım. Normalde karnına tekmeyi atardım ama hayatı futbol olan biri için bacakları daha önemliydi. Yere düşünce takım arkadaşları yanına gelip Can'ı yerden kaldırmaya çalıştılar ama acı çektiği için mümkün olmadı. Ben tam bir adım daha atacakken kolumdan geri çekilişimle sendeledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geometrici
Teen FictionKaya ve Arden'in hikayesi. Bir öğretmen ve öğrenci hikayesi. Onlar imkansızın içinde imkanlar. olmayacak bir hayale tutunan iki hayat. Kaya, daha öğretmenliğinin ikinci yılında eğitim öğretim aşkıyla tutuşan bir geometri hocası. Arden ise klasik bir...