Bir eli belimde bir eli yastığın üzerinde olan Kaya'ya baktım. Tablo gibi adamdı. Kaşı gözü ayrı güzeldi. Hani dün dedim ya kara kuru bir şeysin diye, yalan söyledim. İyiki çarpılmadım buna da şükür. Gülümseyerek saçlarımda karışan saçlarına doladım parmaklarımı. Ne de güzel yakışmıştı saçları ellerime. Yumuşacıklardı. Sessiz ama derin bir nefes alıp çenemin altındaki başına öpücük kondurdum. Eğer bundan sonra ki tüm uykularım bu kadar dinç hissettirecekse beni, ben her gece onunla uyumaya hazırdım. Mırıldanarak bir şeyler gevelediğinde gözlerimi yumdum. Bakışlarını yüzümde hissedebiliyodum.
"Uyuyan güzel, uyumadığını biliyorum." gözlerimi hafifçe aralayarak ona baktım. Oflayarak sırtımı dönmemle belimden tutup kendine çekmesi bir oldu. Bu kadar kolay mıydı beni çekmek? Saçlarımı geriye çekerek boğazlı kazağımı biraz sıyırıp boynumdan öptü. Onun boynumdan öpmesiyle yüzüm birazcık, sadece biraz kızarmış olabilirdi.
"Sen iyi alıştın öpmeye he." yanağını kendi yanağıma yaslayıp bir kaç kere de yanağımdan öptü.
"Ne yapayım doyamıyorum ki seni öpmeye?" gülümseyip elimi sakallarına attım. "Bir kere de sen öpsen," yanağını uzatıp bekledi. O yanağından öpmemi beklediği sırada nerden geldiğini bilmediğim bir cesaretle yüzümü birden ona dönüp dudaklarından öptüm. Uzun soluklu öpücüğün ardından dudakları dudaklarımdayken gülümsedi. Dudaklarımı geri çekmeden mırıldandım.
"Kahvaltıya gidelim mi?" gözlerimi bile ne zaman kapattığımı hatırlamazken açtığım gözlerle onun gözlerine baktım. Gözleri kapalıydı ama sanki açık gibiydi de, sanki kapalı gözlerin ardını bile görüyordum.
"Biraz daha kalsak olmaz mı?" elimle saçlarını karıştırıp dudaklarımı geri çektim. Dudaklarımı geri çekmemle gözlerini açmıştı zaten. Omuzlarımı silkip dudaklarımı büktüm. Yataktan kalkıp kazağımı tekrar pantolonumun içine sokup aynada saçlarımı düzelteceğim sırada akan makyajımla ufak bir çığlık attım. Çığlığımla çoktan yanımda biten Kaya'ya döndüm.
"İnsan uyarır ya, şu hale bak." sabunla iyice yüzümü temizlemiştim ama tabiri cazise resmen gıcır gıcırdı parmak sürseniz ötecek cinsten. Eve dönünce nemlendirici boca etmek farz olmuştu anlaşılan. "Sen çok yalancısın."
"Ama sen de çok güzelsin ne yapayım." çarpık gülümsemeyle bana bakarken güldüm.
"Hayır, hayır sen gerçekten çok yalancısın." gülümsemeye devam ettiği sırada kapı eşiğinden ayrılıp banyoya girdi. Arkamda durup aynaya bakmaya başladı. Ben de onun aynadaki aksine bakarken başını başıma yasladı. Ne yapacağını bilemez bir halde dururken ellerini ellerimin arasına alıp kendime sardım.
"Zor zamanlar var önümüzde biliyorsun değil mi?" gözlerini kapamıştı. Biliyordum. Ben de gözlerimi kapayıp başımı geriye yasladım.
"Biliyorum." gözlerim kapalı da olsa parmaklarım parmaklarıyla oynuyordu. "Ama üstesinden geleceğim, geleceğiz." gerilen yanağıyla gülümsediğini anladım.
"Geleceğiz." gözlerimi aralamamla onun da gözlerinin açık olduğunu görmem bir oldu. Bu manzara aşırı hoşuma gittiği için gülümsedim. "Seni seviyorum."
***
Arabada çoktan yerlerimizi almış şehre iniyorduk. Şu iki gün, şehirden ve düşüncelerimden uzaklaşmış olmak o kadar iyi gelmişti ki sanki tüm günahlarımdan arınmış gibi hissediyordum. Pekala, yarın okula gidecek olmam tekrar düşüncelerimde boğacaktı beni ama en azından sınav haftası derken kafam dağılacaktı. Sınav haftası, hasiktir.
"Yarın matematik sınavım var nasıl unuturum ben bunu?" elimi alnıma götürüp yavaşça Kaya'ya döndüm.
"Dün sana yemek esnasında söylemiştim Arden," dudaklarımı dişlerken ne yapacağımı düşünüyordum. Limit soruları gözümün önünde uçuşurken yumdum gözümü. Türevin de bir kısmından sorumlu olduğumuzu düşünüyordum. Yahu, hangi konular var onları bile bilmiyordum! Montumun cebinden telefonumu çıkarıp Ali'yi aradım. Bir kaç kez çalışta açınca direkt konuya girme ihtiyacı hissettim nedense.
"Ali'm yarın ki sınavda hangi konular var söyleyebilir misin bana?" ağzıyla evet tarzında bir ses çıkardıktan sonra tahminimce masasının başına gitti.
"Limitin tamamı, türevden de geldiğimiz yere kadar. Bunlara ek diziler var. Benim bildiklerim bunlar, duyarsam bir şeyler haber veririm sana."
"Çok teşekkür ederim. Yarın okulda görüşürüz o zaman." gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Kelimenin tam anlamıyla sıçmıştım. Pekala limit kolay bir konuydu ama türev de yahut dizilerde zorlayacakları kesindi. Zaten bu konuları ne zaman işlediğimizi dahi hatırlamıyordum ya. Ali de görüşürüz dedikten sonra telefonu kapatıp kucağıma koydum. Kaya'ya döndüm
"Umarım geometri haricinde başka hünerlerinde vardır Geometrici." dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Yüzünde tebessümü andıran ve benim hayran hayran bakacağım bir gülümseme peyda olurken gözlerimi dudaklarından çekip gözlerine diktim. O da gözlerini bana çevirince utanarak gülümsedim. Onu izlemeyi seviyordum. Sanki en sevdiğiniz diziyi filmi defalarca izliyordunuz üstelik her seferinde aynı heyecanla.
"Bakacağız eve gidince artık." başımı salladım. O tekrar karlı yola odaklanırken montumun fermuarını açtım. Hem üşüyordum hem de hararet basıyordu. Üşüdükçe montuma sarılıyor, montuma sarıldıkça terliyordum ve bu da kısır bir döngüye giriyordu. Ellerimi bacaklarımın arasına yerleştirmem ile ısıtıcıyı açması bir olmuştu. Ben daha yeni fark ediyordum üşüdüğümü sürekli gözü üzerimde mi olacaktı. "Hasta oluyorsun." başımı hızla iki yana sallarken hapşırma isteği gelince cebimden peçeteyi çıkarıp hapşırdım. "Oldun da haberin yok, hastaneye geçelim ondan sonra eve gideriz." başımı tekrar iki yana salladım. Hastaneleri sevmiyordum. Mümkün olduğunca az gitmeye hatta hiç gitmemeye çalışıyordum. "İtiraz etme, sınav haftanda gripli mi ders çalışıp sınava gireceksin, aklını mı çıldırdın?" oflayarak önüme döndüm. "Umarım bana bulaştırmazsın." muzipçe sırıtınca gözlerimi kısıp ona baktım.
"Komik miydi şimdi?" vitesteki elini çekip başıma getirdi. Başımdan tutup kendine çekerken şaşırsam da saçlarımdan öpmüştü.
"Olsun güzelim, senden gelecek her şeye razıyım ben."
***
Bir elimde peçete bir elimde uçlu kalem önümdeki sorularla bakışıyordum. Eve gelirken hastaneye uğramıştık sadece vitamin, burun spreyi ve boğaz spreyi vermişti. Zaten antibiyotik gribe etki etmiyordu o yüzden vermemişti. Masanın bir ucunda Kaya bir ucunda da ilaçlarım duruyordu. Ben önümdeki matematik kitabıyla boğuşurken ağlama noktasına gelmiştim. Kalemi hışımla kitabın üzerine bırakıp Kaya'ya döndüm.
"Olmuyor, yapamıyorum. Rapor alıp telafiye gireyim nolur." başını iki yana sallarken benim bıraktığım kalemi o aldı.
"Tamam şöyle yapalım, ben sana banko gördüğüm soru tiplerini anlatayım sen de biraz daha dene, olmazsa da yapacak bir şey yok güzelim. Senin yerine ben gireyim istersen?" hafifçe gülümseyince sulu olan gözlerimle ona bakıp kaşlarımı çattım.
"Ama ya kalırsam?" başını iki yana sallayıp sorulara döndü.
"Kalırsan da kalırsın ne yapalım dünyanın sonu değil ya?" peçeteyle burnumu silip onun odaklandığı soruya baktım. Türev sorusuydu, yavaş yavaş anlatırken bir yandan burnumu çekiyor bir yandan da soruyu dinliyordum.
Bir müddet soruların nasıl çözüldüğünü anlattıktan sonra kalemi masaya bırakıp masadan kalktı. Ben de telefonumu masanın üzerine çıkarıp limit ile ilgili soru çözümleri izlemeye başlamıştım. Önüme konan dumanı tüten bardakla videoyu durdurup bardağı ellerimin arasına aldım. Koklasam da pek koku alamadığım için tekrar başımı ona çevirdim.
"Ne bu?" bardağın ısısı ellerimi ısıtırken bacaklarımı kendime çekip masaya yasladım.
"Ihlamur, boğazına iyi gelir." yüzümü buruşturup masaya geri koydum.
"Ben ıhlamur sevmem, kahve yok mu kahve içeyim." başını yana eğip şaşkın bir ifadeyle bana baktı.
"Ben de sevmiyorum ama sırf sen içiyorsun diye kendime de yaptım. Çocuk gibi davranma da iç hadi, lütfen." yanaklarımı şişirip bardağı elime geri aldım. Küçük yudumlarla içsem de içilecek gibi değildi, tamam tat da alamıyordum ama ıhlamur olduğunu bilmem bana yetiyordu. Koltuklardan birine geçip oturduktan sonra orta sehpadaki bilgisayarı kucağına aldı. Bacaklarını da orta sehpaya uzattığında ben de telefonumdaki videoyu devam ettirdim. Umarım yarın ki sınavda anamız ağlamazdı, en azından geçecek kadar iyi bir not alırdım. O bile yeterliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geometrici
Teen FictionKaya ve Arden'in hikayesi. Bir öğretmen ve öğrenci hikayesi. Onlar imkansızın içinde imkanlar. olmayacak bir hayale tutunan iki hayat. Kaya, daha öğretmenliğinin ikinci yılında eğitim öğretim aşkıyla tutuşan bir geometri hocası. Arden ise klasik bir...