28.Bölüm

7K 306 23
                                    


Ellerimi nereye koyacağımı bilemez bir edayla etrafa bakıyordum. Kendime defalarca kez sakin olmamı söylerken gözlerim onun gözlerinden başka her yerde geziniyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülümsememek için zor tutuyordum kendimi. Ben kendimi gülmemek için zorlarken onun güzel kahkahası doldurdu bu boşluğu. Ne güzel gülmüştü öyle?

"Utanınca çok güzel olduğunu söyleyen olmuş muydu?" gülümseyerek başımı iki yana salladım. "Zaten sadece gülünce güzelsin." kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Pislik." tekrar güldü. Gülünce gözleri kısıldı. Şu an manzara arkasındaki karlar dağlar değildi, manzara tam olarak karşımdaydı. "Buradan bakınca manzara çok güzel biliyor musun?" başını arkaya çevirince sırıttım. Çok uzun sürmeden tekrar bana çevirdi başını. "Benim manzaram sensin."

Bir şey deyipte beni utandırmasına izin vermeden kayarak yanından geçtim. Kayarken korkum bile sırıtmamın yüzümden silinmesine izin vermiyordu. Pistin sonuna gelince onu beklemeye başladım. Kayak zevkim uzun sürmemişti, galiba bana göre değildi. Yanıma oldukça profesyonel bir şekilde kayıp durunca az çok ne istediğimi anlamış gibi bir hali vardı.

"Biraz dinlenip bir sonraki aktivitemiz olan buz patenine gideriz olur mu?" başımı sallayıp kafamdaki bereyi ellerimin arasına aldım. Eldivenleri de çıkarıp montun cebine koydum. Geldiğimiz dükkana geri dönüş yolundaydık. Zaten dipte olduğumuz için zor olmamıştı gitmemiz. Kendi kıyafetlerimizi giyip kabinlerden çıktık. Kendi kıyafetlerime ve botlarıma geri dönünce derin bir nefes aldım. Kaydıktan sonra normal yürümek biraz değişik gelmişti. Ellerimi montumun cebine koyup ışıklandırılmış yola doğru ilerledim. Çok farklı bir yerdi, orman yolunu rengarenk ışıklarla aydınlatmışlardı. Farklı farklı kış sporları yapılıyordu. Bir yandan tesis tarzı bir havaya da sahipti. Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği de veriliyordu.

"Arden." adımı seslenmesiyle arkama döndüm. Elindeki iki karton bardaktan birine bana uzattı. Burnuma dolan mis gibi kahve kokusuyla gülümsedim. Işıklı yolda ellerimizi ısıtan kahve bardaklarıyla ilerlemeye başladık.

"En sevdiğim mevsim bu işte." etrafa baktım yavaş  yavaş. Ayaklarımızın altında ezilen karın sesini duymak için bilerek biraz daha üstüne bastım. Terapi gibiydi. Hissettikçe ruhum iyileşiyordu. İyi de geliyordu. Hem soğukta yaşadığını hissettiriyordu insana. 

"Ama fazla soğuk bir mevsim." başımı hafifçe ona çevirdim. Hafifçe gülümsedim. 

"Yaşadığını hissettiriyor." gülümsedi. Gülümseyince gözleri kısıldı. Kısılan gözlerinden öpesim geldi ama durdum, yapmadım. Başımı tekrar önüme çevirip boğazımı temizledim. Kar hafiften yağmaya devam ediyordu. Önünü görebiliyordunuz ve kar yağmaya başladığında etraf biraz daha ılınıyordu. Kahvemden bir yudum alıp yürümeye devam ettik. Şu anki sessizlik beni hiç rahatsız etmiyordu, aksine huzur veriyordu. Mesela zaman şu an dursun isterdim. Sevdiğim adam yanımdayken, sevdiğim adamla en sevdiğim mevsimdeyken. Ve sevdiğim adamla en sevdiğim mevsimde en sevdiğim içeceği yudumlarken. Hafifçe başımı ona çevirdim, sevdiğim adam. Ne güzel yakışıyordu ona bu hitap şekli. 

"Neden öyle bakıyorsun bana?" dudağımı büktüm. Bilmem, neden ona bakıyordum? İstemsizce dönmüştüm. Ona bakmak çiçekler açmak gibiydi. Düştüğün anda gelir seninle düşerdi sonra birbirinizden destek alarak ayağa kalkardınız. Ona baktıkça güç alıyordum. Bunca zaman onu o kadar suçlamışım ve o kadar uzak tutmuşum ki kendimden neler hissettiğimi kendim bile fark edememişim.

"Sana bakmak hoşuma gidiyor." gülümsedim. Gülümsemeyi dahi unuttuğum şu zamanlarda onun yanında istemeden bile gülümsüyordum. Şaşkınlıkla kaşlarını havalandırdı.  Başımı yana eğip ona bakmaya devam ettim. 

"Dünya bir yana, seninle yana yan." soğuktan mıdır yoksa utandığımdan mı bilmem ama yanaklarımın al al olduğuna emindim. 

***

Daha öncede buz  pateni yapmış olduğum için az çok biliyordum ama üzerinden zaman geçtiği için haliyle ilk çıktığınızda bocalıyordunuz.  Kilitlerini sabitleyip ayağa kalktım. Dengede durabiliyordum normal bir zeminde ki bu iyiye işaretti. 

"Biliyorsun değil mi?" ellerimi montumun cebine koyup ona bakmaya devam ettim.

"Az çok biliyorum, kayak kadar olmasa da." o da patenlerinin kilitlerini sabitleyip ayağa kalkınca biraz dengesini kaybeder gibi olsa da kolundan tutup düşmesini kendimce engellemiştim. Piste girince ayağımın altında kayan buz ile gülümsedim. Çok güzeldi. Bulutların üstünde gibiydin ama yerdeydin.  Biraz alışması için önce küçük adımlar attım. Küçük adımlarla buzun üzerinde kayarken arkamdan geldiğini fark ediyordum. 

Pist alışveriş merkezlerindeki küçük pistler gibi değildi. İki bölüme ayrılmıştı. Çocuklar ve yetişkinler olmak üzere yani küçük çocuklar yoktu bu da haliyle iyi bir şeydi. Kocaman pistte kayarken hızlı bir şekilde arkamı dönüp geri geri kaymaya başladım. Kayarken onun yüzüne bakıyordum. Yüzüne baktıkça kalbim sanki hızlanıyordu. Belimden tutup durdumasıyla şaşkınca ona baktım. Gözleriyle arkamı işaret edince başımı usulca arkaya çevirdim. Pistteki başka bir insan çarpacağımı görünce mahcupça gülümsedim. Tekrar önüme dönüp ona baktım.

"Teşekkür ederim." bir şey demeyip elimi tuttu. Benim elime inat sımsıcak eli, ellerimi ısıtıyordu. Bir yandan da kalbimdeki buzları çözüveriyordu. El ele kayarken dudaklarımda peyda olan gülümsemeyi engelleyemiyordum. Bunca zaman kendimi böyle bir mutluluktan ve huzurdan mahrum bıraktığıma inanamıyordum. 

"Benimle evlenir misin?" yavaşlayıp durduk. Dudaklarımı kemirdim. Başımı başka yöne çevirip ne diyeceğimi düşünürken tekrar başımı ona çevirmemle o çoktan dizini buzun üzerine koymuş ve ellerinin arasındaki kırmızı kadife kutuyu bana doğrultmuştu. "Benimle gerçekten evlenir misin?" ne diyeceğimi bilemez bir haldeydim. Evet onu gerçekten çok seviyordum. Bunu yeni yeni fark etsem de onsuz nefes alamıyordum. Fakat henüz 18 yaşımdaydım. 

Kendi içimde kendime güldüm. Kurtarmasaydı beni evlenecektim o adamla. Seviyordu, seviyordum ve sadece aramızdaki engelin yaşım olması sinirime dokunmuştu. Tamam öğretmenimdi ama şunun şurasında yarım dönem sonra liseden mezun oluyordum. Bu engel değildi. Ama bedenen ve ruhen bunu kaldırabilecek güçte miydim bilmiyordum. 

Neleri kaldırmıştım bunu mu kaldıramayacaktım?

Etrafta alkış tutan insanları yeni yeni idrak edince başımı ona çevirdim. Yüzü düşmüş, başını yere eğmişti. Elimi saçlarına koyup hafifçe karıştırdım. Başını umutsuzca yerden kaldırıp bana baktığı sırada diğer insanların hep bir ağızdan söylediği kelimeye odaklandım.

"Evet! Evet! Evet!" 

İçten bir şekilde gülümseyip gözlerine baktım. 

"Evet." aynı anda da başımı aşağı yukarı salladım. Gözleri dolu dolu bir halde gülümsedi. Öyle güzel gülümsedi ki içimde tekrar çiçekler açtı. Daha önceki günlerde kuruyan içimi tekrar filizlendirdi. Kalabalık hafif tonlarda alkışlarken o kutunun içindeki zarif yüzüğü kutudan çıkarıp parmağıma taktı. Takmasıyla saçlarımdan tutup kendine çekmesiyle sarılması bir oldu. Kokusu iyice burnuma dolarken gözlerimi kapadım.

"Sana dünyanın en kısa şiirini okuyayım mı?" Ellerini belimde birleştirip ayaklarını hareket ettirdi. Buzun üzerinde kaymaya devam ederken kulaklarıma fısıldadı. "Seni seviyorum."

GeometriciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin