12.Bölüm

15K 519 52
                                    

Kaya hocanın instagrama attığı story'e girişimle modum aniden düşmüştü. Üstüne üstlük karısını da kenara etiketlemişti. Story'i kaç kez izledim hatırlamıyorum ama şarkıyı ona ithaf ettiğini anlayabiliyordum. Bu kadar salak olduğuma inanamıyordum! İki güzel lafına, itirafına nasıl bu kadar kolay kanmıştım aklım almıyordu.

"Salaklık konusunda master degree olmuş bir şekilde ilerliyorsun. Tahminen ne zaman ödül alırsın?" aynadaki yansımamla konuşmaya devam ederken bir hışımla ayağımı yere vurup sırt çantamı alarak odadan çıktım. Kahvaltıyı es geçip kapıdan çıkarken geriden gelen üçlüye asker selamı yapıp onları beklemeye koyuldum. Akın saçlarımı karıştırırken dil çıkardım Akın'a. Ali ile Asya da selam verip önden ilerlerken Akın'ın kolunun altına girdim. 

"Ee, naber bal?" kafamı ona çevirip yüzüne baktım. Başına taş falan mı düştü acaba diye düşünürken ciddi oluşuyla önüme döndüm. Duman grubu aklımda rastgele şarkı çalıyordu. 

"Bir haber yok Akın bebeğim, nerde ben de haberler?" deyip gülümsedim. 

"Nasıl haber yok, doğum gününden beri o itin neden geldiğini seninle ne konuştuğunu anlatmadın." içime titrek bir nefes alırken acıyla gülümsedim. Ruhum da bedenim de öylesine çocuktu ki bana bir güzel söz söylemesi için yıllarımı önüne sereceğim adama tek bir kelimesiyle tav oluyordum. Üstelik her defasında kendime içimde onu öldürdüğümü söylememe rağmen. Ve bunu kaç kez dediğimi hatırlamıyordum çünkü sayısı bir elin parmaklarını değil iki elin parmaklarını geçmişti.

"Bir şeyler zırvaladı ben de ona kapıyı gösterdim Akın bebeğim." yüzünü bana çevirip kaşlarını yukarı kaldırırken emin olmak istiyor gibiydi. Ben ise bu hareketine omuz silkerek cevap vermiştim. Kendimi arkadaşlarımın önünde küçük düşüremezdim. Ne diyecektim hem, evli, çocuklu aynı zaman da geometri öğretmenim olan adam bana aşık olduğunu söylüyor ama yaptıklarıyla söyledikleri birbirini tutmuyor. Hadi ordan.

Okulun bahçesinden binaya doğru ilerlerken arabasını park etmiş bize doğru ilerliyordu. Başımı hızla Akın'a çevirdim.

"Yalvarırım yanımıza gelmesin Akın, yalvarırım." Akın bir şey demeye zahmet bile etmeyip beni kolunun altına aldı. Göğsüne iyice yaslayıp binadan içeri girdiğimizde camdan görmüştüm bize yetişmeye çalışmış ama becerememişti. Bu bile beni hem mutlu hem üzgün yapabilir miydi? Yapıyordu işte, hem yanımda olsun hem de benden olabildiğince uzakta nefes alsın istiyordum. Oysa ciğerlerimin muhtaç olduğu oksijen onun yanı başındaydı ve ben nefese muhtaç bir şekilde can çekişiyordum.

"Başarabilecek misin Arden, yapabilecek misin? Kendini ondan olabildiğince uzakta tutmayı başarabilecek misin?" acıyla gülümsedim Akın'a. Yapamazsam öleceğim Akın diyemedim, kendimi bu dünyadan silmeyi bu sefer başaracağım diyemedim.

"Sadece deniyorum Akın, ben denerken yanımda durur musun?" gözlerim dolmuştu. Dudağım konuşurken bile titriyordu. Sol gözümden süzülen yaşı Akın baş parmağıyla usulca sildi. İşte beni bozguna uğratan bir hareket daha. Orada Akın'ın arkasından bize bakıyordu. Kaşları çatılı gözleri kısılmış, başka zaman olsa o gözlere uzun uzun bakmak isteyeceğim adam orada durmuş sanki acı içinde kivranir bir vaziyette bize bakıyordu. Onun bakışıyla diğer gözümden de bir yaş süzüldü. Döktüğüm bu gözyaşı senin için değil geometrici, kendimi bu kadar alçalttığım için sinirimden ağlıyordum. Akın kollarıyla beni sarmalarken başımı göğsüne yasladım. Biraz daha sarılı kalırsam hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı bildiğimden geri çekildim.

"Yeter bu kadar duygusallık, derse gidelim Akın bey." gülümsemesiyle sanki dünyam aydınlandı. Sanki güneşimi söndüren adamın önüne geçip kendini yaktı sırf ben aydınlığa kavuşayım diye.

Merdivenleri hızlı hızlı çıkarken onu orda bırakmış olmak bana artık dokunmuyordu. Çünkü kendisi bipolar gibi davranıp duruyordu ve bundan böyle taviz vermek yoktu. Kararlılık seviyemin düşük olduğunu biliyordum belki bu sözü bir milyonuncu kez söylüyordum ama olsundu.

"Ilk dersin kimya olmasi beni bir miktar üzüyor." dudaklarımı öne doğru büzerek bizimkilere baktım. Ali esneyerek gerindi.
"Ben zaten uyuyacağım, hoca kıllanırsa da uyandırmayın hasta falan deyiverin." Asya, Aslı'nın dediğine göz devirirken kafasını kesin deriz zaten der gibi salladım.

"Valla ne yalan söyleyeyim ben de uyuyacağım." Akın da uyumaya karar verdiğine göre Asya ve ben kalıyorduk. Asya ile birbirimize bakarken normal şartlarda ben de uyumayı düşünsem de yakın bir tarihte gerçekleşmesi düşünülen bir yılbaşı partisi vardı ve ben daha elbisem bile karar verememiştim.

" Ben yılbaşı için elbise bakacağım İnternetten artık vakit kaybedemem." Asya'nin gözleri ışıldamıştı. Gözlerinden anladığım kadarıyla o da parti için bir şeyler bakacaktı. Gerçi o çok çabuk karar veriyordu ya neyse.

"Harika fikir, ben de saç ve makyaj için bakayım." o sırada kimyacı içeri girmişti. Herkes hareketlenmeye çalışsada hoca eliyle herkesi yerine oturtmuştu. Ali ve Akın zaten şirket olarak başlarını sıraya koyup uyku moduna geçmişti. Ben de alnımı sıraya yaslayıp telefonu bacaklarımın arasına koydum. O an neredeyse bir aydınlanma yaşamıştım. Eğer yılbaşı yaklaşıyor ise bu demek oluyordu ki sınavlarda yaklaşmıştı. Bunu teneffüste bizimkilerle konuşacaktım. Şu an ki önceliğim parti için gerekli olanlardı. Hemen pintereste girdim. Bu tarz organize parti işleri beni oldum olası heyecanlandıran olaylar olmuştur. Öncelikle bir şeye karar vermem gerekiyordu. Tatlı ve şirin mi olmak istiyordum yoksa güzel ve çekici mi? Ve galiba güzel ve çekici olmak istiyordum. Çünkü 18 yaşımı doldurmama az kalmıştı ve şu anki aklıma göre tatlı ve şirin gözükmek en son isteyeceğim şeydi. Pinterestte dolanırken o elbise çarptı gözüme. Görünce bile gözlerim ışıl ışıl parlamıştı. Kim bilir elime geçtiğinde nasıl mutlu olacaktım. Elbisenin ekran görüntüsünü alıp diğer eksikler geçtim saç ve makyajdı diğer eksikler. Onları da bulduğum an hazırdım partiye. Teneffüs olduğunda lavobaya gitmek için ayaklandı. Dersten önce ağladığım için yüzüm ve gözlerimden Bi haberdim ve bu vesileyle de yüzümü yıkamış olacaktım. Fakat onu gördüm. Bizim sınıfın kapısının karşısında jilet gibi bir takım elbise ve ince bir siyah kravat. Onu görünce sınıfa gerisin geri girdim. Bu yaptığım çocukçaydı biliyordum ama onu görünce aklım başımdan gidiyordu ne yapabilirdim? Ve o an aklıma çok önceden vermiş olduğu mektup geldi. Bugün geometri dersi vardı ve o kitabın arasında olduğuna adım kadar emindim. Koşar adımlarla çantamdan kitabı alıp mektubu açtım. İki farklı kağıt vardı, biri DNA testiyi ve uyum yoktu bir diğer kağıt ise boşanmaya dairdi. Bunlar gerçek olsa bile ona geleceğimden bu kadar emin miydi yani? Hem de beni böylesine derbeder ettikten sonra. Kağıtları mektubun içine geri koyup mektubu geri kapattım. Ve elimde mektupla birlikte sınıf kapısının dışında olan cereyan yapıp da kapı çarpmasın diye konulan çöp kovasının başına geçtim. Hala oradaydı. Duvarın dibinde elleri ceplerinde bir vaziyette bana bakıyordu. Gözlerinin içine baka baka yırttım mektubu. Sanki hiç açmamışım gibi. Gözleri kırgınlıkla bakarken başımı usulca iki yana salladım. Böyle bir şey yaparak gerçekten kollarına koşacağımı mı düşünüyordu? Yazık, benim o gözlerde gördüğüm Kaya Özhan bu değildi. Benim gördüğüm Kaya bu değildi.

"Ben sizi hiç tanıyamadan size vurulmuşum geometrici."

GeometriciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin