19.Bölüm

9.5K 352 121
                                    

Kanım çekiliyordu sanki. Elbisemin uçlarından tutmuş karşımda ayakta duran üç canımdan cok sevdiğim arkadaşıma bakıyordum. Birinin ağlamaktan gözleri şişmişti. Birinin öyle içi eziliyordu ki acısını kalbimde hissediyordum. Diğeriyse ne olduğunu anlayamadan aklını kaybedecek hale gelmişti. Dolu dolu olan gözlerimi tavana çevirdim.

"Dayanmak zorundayım." hafifçe gülümsedim. "Hiç böyle hayal etmemiştim." gözlerimi kapayıp dudaklarımın eski haline gelmesine izin verdim.

"Bir yoluna bulabiliriz Arden, inan bana." Ali'ye baktım. Bulamazdık. Bulabilecek olsaydık benim şu an içim lime lime eziliyor olmazdı. Evet sevdiğim adamla evleniyordum ama böyle değildi. Para karşılığında, ona bu kadar kırgınken değildi. Gözleri dolu dolu olan Akın'a baktım.

"Çocuksun sen daha." bunu derken bile çenesi titremişti. Ağlamamak için dişlerini birbirine bastırırken ben de dudaklarımı birbirine bastırdım. Alt kattan gelen kapının çalışı ile ayağa kalktım. Öyle değişik duygular içerisindeydim ki sanki içten içe ölüyordum ve herkesin ruhu bunu duyuyordu.

Derin bir nefes alıp Ali'ye döndüm. "Tek bir yolu vardı Ali ama ben o şansı dört yıl önce o arabadan sağ çıkarak kaybettim." kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtım. Omzumun üzerinden onlara bakarken Asya'nın burnunu çekişini duydum. "Orada yanımda olur musunuz?" üçü de hiç tereddüt etmeden yanıma geldiklerinde dişlerimi birbirine bastırdım. Aile buydu, kan bağına gerek olmadan senin için her şeyi yapabilen insanlardı aile. Bir yanım kimsesizliğin her rengine bürünmüşken bir yanım onların varlığıyla gökkuşağı gibi rengarenkti.

"Yanında değil arkanda olacağım. Yorulursan yaslan bana, ben taşırım yükünü." Yapma Akın. Sen böyle yaparken ben nasıl aşağıdaki adamın müstakbel karısı olayım? Sen böyle karşılıksız severken üstelik.

Merdivenleri ağır ağır inip salona ilerledim. Peşimden gelen üçlü de salonun köşesinde bulunan yemek masasının sandalyelerine yan yana dizilirken misafirlerin ellerinden öpüp ben de onların yanına geçtim. Geometrici ile hiçbir bakışmada ya da tensel temasta bulunamamıştım. Bakışlarımı avuçlarımda sabitlerken Asya sırtıma destek olmak istercesine dokunduğunda başımı kaldırıp gülümsedim ona. Ortamdaki gergin hava tenime dokunurken bakışlarım geometriciyi buldu. Simsiyah bir takım elbise giymişti. Baştan ayağı siyah oluşu onda tehlikeli bir hava sezdirsede umursamadım.

Ben ise onun bu tehlikesine karşı bembeyazdım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben ise onun bu tehlikesine karşı bembeyazdım. Onun için elinde parayla satın aldığı istediği şekilde kullanabileceği beyazlar içindeki Arden'dim.

Bakışlarımı ondan çekip etrafta gezdirdim. Nihayetinde birilerinin aklına konuşmak gelmiş olacak ki ortamın gerginliği dağılmaya ilk adımını atmış oldu.

"Ayfer, misafirlerle tanıştırsan mı Arden'i acaba?" teyzeme baktım. Eniştem eliyle bir yandan misafirleri bir yandan beni işaret etse de umrumda değildi. Ne için tanışacakım ki? Gereği var mıydı, tanısam da tanımasam da vermeyecekler miydi beni ona? Teyzem başını usulca sallayıp gülümsedi.

" Hanımefendi Türkan Hanım, Kaya'nın annesi." başımı usulca sallayıp gülümsedim. "Beyefendi de Menderes Bey, Kaya'nın babası." aynı şekilde tekrar gülümseyerek başımı salladım.

"Tanıştığıma çok memnun oldum kızım." Türkan Hanımın sesiyle içim cıvıl cıvıl olmuştu sanki. Ninni gibiydi sesi, en önemlisi hafızamdan yavaş yavaş silinen annemin sesini andırıyordu. Tutunabilir miydim bu dala? Menderes Beyde gülümseyerek başını sallayınca enişteme döndü.

" Ee, Cemil Bey sebebi ziyaretimiz malum. Kızınızı oğlumuza istiyoruz." başımı tekrar avuçlarıma eğerken derin ve titrek bir nefes aldım. Enişteme göz ucuyla baktığımda elleriyle dizlerini ovaladığını gördüm. Başımı yavaşça dikleştirdim. Yanımda oturan üç kardeşime baktım. Asya mümkünmüşcesine daha fazla ağlamamak icin kendini sıkıyordu. Ali  derin derin nefesler alıyor, göğsü inip kalkıyordu. Akın ise bakışlarını avuçlarına sabitlenmiş bir vaziyette öylece duruyordu.

"Gençler birbirini sevmiş Menderes Bey, bize de onları desteklemek düşer. Verdim gitti." titreyen elimi Asya'nın  dizine koyduğum sırada bakışlarım onunla kesişti. Dümdüz bir ifadeyle bana bakarken başımı yana eğip ona baktım.

İnsan sevdiğinin acı çekmesini ister miydi? O zaman neden beni parçalarıma kadar ayırıyordu?

Teyzem bana bakıp mutfağa gitmemi işaret ettiğinde yerimden kalkıp mutfağa ilerlemeden önce kahvelerini nasıl içtiklerini sormayı ihmal etmedim. Bu hallerim içerideki hiçbir şeyden haberi olmayan onun anne ve babası içindi. Her şey gerçek gibiydi tek şey dışında hissettiklerim.

Bir cezvede dört kişilik orta kahveler pişerken diger cezvede onun kahvesi vardı. İçine bir şeyler atıp atmama konusunda kararsız kalırken elim her baharat çeşidine uzandı. Bir yerden, küçük küçük bedel ödemeye başlaması gerekiyordu. Bu da onun ilk sınavıydı. Biraz karabiber kekik, pulbiber, tuz, kimyon ekleyip ocağın üzerine koydum. Sadece yüzünün alacağı şekil için bile bu yaptığıma değerdi. Pişen kahveleri tepsiye dizerken Asya'ya seslendim.

"Sen şunları götür ben de mendeburun kahvesini götüreyim." başını sallayıp tepsiyi ellerinin arasına aldığında biraz bekledim ki kahveleri servis edebilmesi için zaman tanıdım. Ardından ben de onun tadı günlerce damağında kalacak olan kahvesini götürdüm. Önündeki sehpaya kahvesini bırakırken en içten gülümsemelerimden birini dudaklarıma kondurmuş ve ona bakmıştım. Kaşları usulca çatılsa da anlam vermemişti. Yüz ifadesinden anlayabilmiştim.

Bir eliyle kahve fincanı kavrarken diger eliyle fincan altlığını tutmuştu. O kahvesini içeceği sırada ben gözlerimi ona dikmiş bir vaziyette anın her dakikasının tadına varmak istiyordum bu yüzden de gözlerimi onun yüzünden ayırmıyordum. Ilk yudumu aldığında kahve hala ağzının içerisindeydi. Yutkunamamıştı. Başımı yana eğip gülümsedim.

Arden 1, geometrici 0.

Dişlerini birbirine bastırmış bir şekilde kahveye bakarak gülümsedi. Gözleri gözlerimin içine kenetlendiğinde gözümün içine baka baka içi zehir zemberek olan kahveyi kafasına dikledi.

"Elleribd sağlık kahve cok güzeldi." yapmacık bir ifadeyle güldüğünde yüzüm düşmüştü.

Berabere. Arden 1, geometrici 1.

"Eh yüzükleri de takalım değil mi?" Menderes Beye baktım. Heh aynen arkamızdan atlı koşturuyor zaten. Tak yüzükleri, nikah memuru da yoldadır zaten. Ayağa kalkarken salondakiler ayağa kalkma ihtiyacı hissettim. Elbisemin uçlarından tutarak oldugum yerde ayakta dikilirkeb Menderes Bey eliyle gel işareti yaptı. İç güdüsel olarak çevreme bakmak istesemde kendimi zor durdurup yanlarına ilerledim. Beni geometricinin yanında durdurduklarında somurtarak bizimkilere baktım. Ali cebinden telefonunu çıkarmış ve aynı hızla fotoğraf çekmişti. Kaşlarım çatılı bir halde Ali'ye bakarken ne yaptigini anlamaya çalıştım. O kısacık zamanda düşündüm. O fotoğrafı bir şekilde müdüre ulaştırabilirsem bi çaresi bulunur muydu? Dudağımı büküp ne zaman bana uzatıldığını fark etmediğim yüzüğe baktım. Geometrici uzatılan yüzüğü alip benim parmağıma geçirince ona baktım. Kendi yüzüğünü kendi geçirince burun kıvırmakla yetindim. İstese takardım ama istememişti. Keyfi bilirdi.

"Allah mesut etsin gençler." diyerek yüzükler arasındaki kurdeleyi kesmişti eniştem. O kurdele yüzüklerle aramızdaki bağı koparırken bir düğüm daha atılmıştı birbirimize. Elimi ellerinin arasına alıp usulca yanaklarımdan öperken gözlerimi kapamadan edemedim. Keşke zaman şuan dursaydı. O tam yanı başımda, yanağı yanımdayken dursaydı. Çünkü başka türlü dayanamıyordum. Affedemiyordum ki...

"Elbet bir gün o kahvenin hesabını alacağım senden güzelim, elbet bir gün."

GeometriciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin