11.Bölüm

16K 572 91
                                    

Gözlerimi aralamamla bakış açıma teyzem ve eniştem girdi. Şaşkınlıkla yatakta hızlıca diklenip ikisine birden baktım. Hayır sabahın bu vaktinde benim odamda ne işleri olabilirdi ki? Üstelik böyle tuhaf tuhaf bakıyorlardı.

"Böyle bakmaya devam mı edeceksiniz?" sıkıntıyla yorganı kenara atıp bacaklarımı yataktan sarkıttım. Başımı öne eğip tum saçlarımı önüme aldım. O sırada daha fazla dayanamayan eniştem söze atıldı.

"Misafirin var." Akın olduğunu düşünsem de pekala teyzemin Akın'a misafir muamelesini yapmayacağını biliyordum. O yüzden hızlıca bileğimdeki tokayla saçımı at kuyruğu yapıp yataktan kalktım. Kapıdan çıkacağım sırada arkamı dönüp ikisene de işaret parmağımı salladım.

" Bir daha başımda böyle dikilirseniz hepinizin üzerine Akın'ı salarım." arkamı dönüp merdivenlere ilerlediği sırada teyzemin sen kahkahasını duyuyordum. Bu resmen onun için canıma minnet demekti. Merdivenleri üçer beşer pata küte inip salona geçtim. Yüzümü de henüz yıkamamış olduğum için ayrı bir pasaklı hissediyordum bugün. Salona girdiğimde üzerime birden konfetiler yağmaya başladı. Ben daha ne olduğunu anlayamaz bir halde pijamalarımla etrafı kolaçan ederken Akın ağzındaki düdüğü öttüre öttüre yanıma geliyordu. Ben hala aval aval etrafa bakarken beni bu ahmakliktan kurtarmak Asya'nın aklına gelmiş olacakki tiz sesiyle bağırdı.

"İyi ki doğdun koca bebe!" en sevdiğim mevsimin kış olmasından ötürü bir de etrafa yapay kar puskurtuyorlardi. Ali yanıma yaklaşırken kafama koni şeklindeki şapkayı geçirirken burnumu iki parmağının arasına kistirdi.

"Aman da aman, bugün kim doğmuş? Arden mi doğmuş? Sen buyudunde 18 mi oldun?" ben nefes alamam in verdiği çaresizlikle Ali'yi tshirtunden kavradim. Yakasını cekistirirken Ali oralı bile olmadı. En sonunda parmaklarını kenara savurusumla burun kivirsa da fazla umursamadı. Ben duygu karmaşası içinden oradan oraya sürüklenirken Akın'a baktım. Başını yana eğmiş dudaklarında ufak bir tebessümle bizi izliyordu. Ben ona bakınca başını hafifçe iki yana salladı. Ellerimi geriye atıp arkamda birlestirirken bir adım attım Akın'a. Tam parmak uçlarında dururken arkamdaki ellerimi çözüp kocaman sarıldım ona. Bana neyin nasıl iyi geleceğini o kadar iyi biliyordu ki... Sanki bir parçam eksikti ve o eksik olan yeri Akın dolduruyordu. Tıpkı bir yapboz parçası gibi.

"Artık pasta yemeye geçebilir miyiz acaba?" kollarımı geriye çekip Asya'ya döndüm. "Tamam siz şey yapın ben üzerimi değişip geleyim olur mu?" üçüne birden bakarken Ali cenesindeki lastiği çekip bırakıyordu. "Yok kanka sen kasma diye biz pijamalarımı getirdik, asıl biz nerede üzerimizi değişelim?" bön bön Ali'ye bakarken kapının kenarındaki sırt çantalarını işaret etti.

"Fikrin kimden çıktığını sormayacagim, çünkü zaten belli." herkes pijamalarıni alıp beni takip ederken erkekleri banyoya Asya'yı da benim odama yolladım. O sırada ben de alt kata inip yüzümü yıkamış oldum.

Hepsi sırasıyla pijamalarıyla merdivenlerden inerken trabzanlara yaşlanmış bizi izleyen teyzeme ve enişteme el salladım.  Gulumsediler. Onlar gülümseyince ben de mutlu oldum.

Hep birlikte önce pasta yemeye kalkıştık fakat Ali, Akin'in boş bir anını yakalayıp çocuğun yüzünü tabağındaki pastaya soktu. Sinirlenen Akın Ali'nin peşine düştü.

"Ya Akıncigim tamam bir sakin ol şimdi." Ali yavaş yavas Akın'a yaklaşırken Akın ellerini beline koymuş olacakları bekliyordu. Ali gitgide Akın'a sokulup yüzündeki pasta kremasına parmağını daldırmasiyla Akın Ali'nin pijamasina yapıştı. Biz Asya ile olduğumuz yerden katıla katıla gülerken kapı çaldı. Ben gülmekten ağrıyan karnıma kapıya doğru ilerlerken kimse benim yokluğumu fark etmemiş olacakki içeriden hala gürültüler geliyordu. Kapıyı acısımla az önceden kalma gülüşüm yüzümden adım adım silindi. Karşımda perperisan bir vaziyette duran Kaya hocaya baktım. Kaşlarım hayretle yukarı kalkarken bir elini kapınin pervazına yasladi. Derin bir nefes verip titrek bir nefes alırken içine bir adım daha dışarı adim atıp kapıyı çektim. Elimle geri çekilmesini ima ederken bir adım geriledi.

"Konuşalım mı?" etrafta kısa çaplı bir göz gezdirmenin ardından usulca kafamı salladım. Arka tarafa ilerlerken yüksek caliliklarin olduğu yerdeki bahçe mobilyalarini işaret ettim. Otururken üzerimdeki pijamami avuç içlerime kadar çektim. Dizilerimi de bağdaş kurup banka oturdum ve orta sehpa ile bakismaya başladım. Ondan olabildiğince kacacaktim. Mesele kaçan kovalanır degildi. Her şeyin bilincindeydim. Üç kuruşluk bir heves için eğitim hayatımı harcamayacaktim. Üstelik evli bir adam için. Bir kaç kez ağzını kapayıp açtı fakat diline cümleler yerleşmedi. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirirken sanki dudaklarım uyusmustu.

"Biliyorum, neresinden bakarsan haklı bir tarafı yok ama," yanaklarını sisirerek ağlamaklı bir sesle dışarı verdi nefesini.  "İşin içinden çıkamıyorum Arden. Sanki sana ilahi bir güç tarafından çekiliyorum ve buna karşı koyamıyorum." yutkundum. Ne diyeceğimi dahi bilmiyordum. O yüzden devam ettim dinlemeye."Tüm bu imkansızlıklarin içinde neden diye sormayacagim. Evli ve çocuklu üstelik öğretmenin olan bir adamı neden kabul etmiyorsun diye ağlayıp sizlamayacagim sana." elleriyle bankta ufak ritimler tutarken her bir hecesiyle kalbim sanki yerin yedi kat dibine gömülüyordu. Burnumdan derin bir nefes alıp kaçamak bakışlarla yüzüne baktım."O çocuğun benden olduğu bile kesin değilken sana bu kadar yakın durmak ama dokunamamak... Nasıl bir bela bu böyle Arden?" kaşları kendi sorusuyla catilirken kalbimi sanki eline almışta sıkıyormus gibi hissediyordum. Hafifçe tebessüm ettim. "Sana tutulmak sanki belaların en beteri. Ben daha önce hiç böylesine bir vurgun yememiştim." o anlatıyor ben dinliyordum. Zaman zaman canım yanıyor zaman zaman kırılıyordum. Ve bu işin sonunda paramparça olacağımı bildiğim halde dinlemeye devam ediyordum.

"Bu," şimdi sanki benim dilime prangalar vurulmuştu. Tekrar dudaklarımı araladım. "Bu öylesine yanlış ki, benim eğitim hayatımın sonu sizin de mesleğinizin." bakışları yüzümün her bir yerinde gezinirken başımı yana çevirdim. "Dün yaptığınız o hareket beni öylesine bozguna uğrattı ki... O kadar büyük hayal kırıklığına uğradığım ki size anlatamam." yavaşça ayağa kalktim. "Bir öpücükle nasıl derbeder olduğumu görseydiniz kendi içinizde kendinizle savasirdiniz." elimle bahçe kapısını gösterdim. Ayağa kalktığında ona bakmamaya özen gösterdim.

"Ama aşığım sana." duyduklarım ile önce şaşırmam da sonra ağlamaklı sesiyle yerde olan bakışlarımı kaldırdım. Kıpkırmızı gözleriyle yüzüme bakıyor benden gelcek herhangi bir tepkiyi bekliyordu. Sesindeki çaresizlik etrafımı sarıp sarmalamisti zaten. Ne yapacağımı bilemeden sırtımi döndüm ona. Ellerimle yüzümü kapatırken saç diplerimin tam kulağımın arkasında olan nefesini hissettim. Derin bir soluk çekti içine. Bir parçamı kendine aldı.

"Düşündüğümden de güzel kokuyorsun." ellerimi nereye koyacağım bilemez bir vaziyette hızla ona döneceğim sırada hemen dibimde olmasından ötürü dengemi kaybetmiştim. Fakat o öylesine atık davranmisti ki beni iki eliyle kavrayıp ağır ağır kaldırdı. Gözlerim onun güzel yeşil gözlerinde gezinirken istemeden de olsa dudaklarımı yaladim. Dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrılsa da çok kısa bir an içindi. Beni kaldırdığında avuçlarımı tırnaklamaya baslamistim bile.

"Teşekkürler geometrici." hafifçe tebessüm ettim. Çenesini kasirken gözleri parıl parıl parlıyordu.

"Rica ederim öğrenci!" az önce gösterdiğim bahçe kapısına doğru ilerlerken yüzüme nedensizce geniş bir gülümseme yayıldı. Parmaklarım dudaklarımda eve yürümeye başladım. Sanki midemde öldü sandığım kelebekler onun bana dokunuşuyla yeniden hayat bulmuştu. Eve girişime kendimi kapıya yasladım. Ellerim göğsümde derin derin nefesler alırken üçü de orta sehpanın üzerinde oturmuş bana bakıyordu.

GeometriciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin