O mektubu yırtışımla gözlerinde şahit olduğum hayal kırıklığı ve kırgınlık bir türlü hafızamdan silinmiyordu. Yaptığımdan kesinlikle pişman değildim ama sadece beni öyle tanımış aklında öyle yer edinişime üzülmüştüm. Son dersin zili de çaldığında başımı sıradan kaldırıp masanın üzerindeki eşyalarımı çantamın içine tıktım. Modumun düşüşüyle de haliyle yüzümde mimik dahi oynamadığından olsa gerek Akın çantamın ucundan tuttu. Başımı çantamdan kaldırıp Akın'a çevirdim.
"Efendim Akın?" çantamı yavaşça bırakırken ceketimi üzerime geçirdim. Çantamı da sırtıma astığımda Akın da çoktan ayaklanmıştı.
"Fazla kafana takmıyor musun sence de? Sonuçta aranda onca yaş olan evli bir adam karşındaki, üstelik basit bir heves neden bu kadar üzerine düşüyorsun ki?" Akın öyle deyince sanki biri kalbimi ellerinin arasına almış ve tüm kuvvetiyle sıkıyor gibiydi. Gerçekleri ben her defasında kendime söylemiştim ama üçüncü bir kişiden duymak daha çok ağrıma gitmişti. Hafifçe tebessüm ettim. Acı ilmek ilmek bedenimi sarıyordu her nefes alışımda.
"Dışarıdan," yutkundum. Her bir hecem de gözyaşlarım daha çok tırmanıyordu gözlerime. "Dışarıdan, gerçekten ama gerçekten o kadar kolay mı gözüküyor?" derin bir nefes aldım. Başımı başka yöne çevirsem de Akın'ın hala suratıma baktığını fark edebiliyordum. "En yakınımdasın Akın. En yakınımda olduğun halde ne kadar çabaladığımı görmüyor musun? Bu kadar mı körsün?"
Ayağa kalkışıyla bir adım ileri attım. Akın bu zamana kadar başıma gelen tüm fırtınalarda kaçıp saklanabileceğim bir limanken şimdi sanki limanı yerle bir etmişti ve beni tüm o fırtınalarla baş başa bırakmıştı.
"Asıl kör olan sensin!" sesini yükseltişiyle sendeledim. "Seninle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor." biliyordum. Benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadığını biliyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Sanki bir güç vardı ve ona çekiliyordum ve çekilirken de karşı bile koyamıyordum. "İlgi manyağı bir adam, kendinden yaşça küçük öğrencisini kendine bağlayıp ilgiye boğulmayı hedefliyor. Ne öğretmen ama!" ayağa kalktı bir hışımla ellerini saçlarına geçirip ufak ufak çekiştirdi. Akın'ı ilk kez bu denli bana karşı sert ve sinirli görüyordum. Aramızda ne olursa olsun hep ılımlı davranan arayı yumuşatan Akın olurdu. İçimizde en fevri olan saman alevi gibi parlayan bendim ama şimdi sanki her şey tersine dönmüştü.
"Akın..." durdum. Ne diyecektim ki her dediğin doğru hepsinde haklısın ama söz geçiremiyorum mu?
"Ne var Akın, Akın! Siktiğimin Akın'ı ne var?" öfkeyle sıraya tekme atınca ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. "Üzüyor seni, her defasında kırıyor paramparça ediyor. Sen ise sana dokunduğu için mutlu oluyorsun." kırgınlıkla baktı yüzüme. Yavaşça yaklaştı. Tam ayak ucumda durdu. Gözleri gözlerimin her bir noktasını ayrı ayrı tanımak ister gibi dikkatle baktı. "Ali'nin, Asya'nın, benim ödümüz kopuyor, şu sikik herif yüzünden kendine bir şey yapacaksın diye elimiz ayağımız titriyor."
"Kabuk bağladığını sandığım yaralarım onu görünce tekrar kanıyor. Bana iyi gelmediğini biliyorum, beni içten içe felakete sürüklediğini de hissedebiliyorum ama elimde değil ki Akın." gözümden süzülen yaşla Akın iki kolunu da sardı bana. Onun sarılışıyla birbiri ardına dizili olan gözyaşlarım firar etti gözlerimden. Buğulu gözlerimin arasından kapıya baktım. Oradaydı. Beni yerle yeksan eden adam orada öylece durmuş kapının pervazına yaslı bir şekilde bize bakıyordu. Daha sıkı sarıldım Akın'a. Beni dibine kadar battığım bu çukurdan kurtarabilecek tek kişiye sıkı sıkı tutundum. Gözlerimi kapadım yavaşça.
"Düşündüm, defalarca kendimi yeryüzünden silmeyi düşündüm ama elim hiçbir zaman gitmedi biliyor musun?" ben öyle diyince Akın sıkı sıkı sarıldı bana. Sanki bırakırsa ellerinin arasından kayıp gidecektim. Usulca gözlerimi araladım. Hala kapının oradaydı ama bu sefer gözlerinde şaşkınlık vardı görebiliyordum. Çünkü o gözlerin ardına bakabilmeyi öğrenmiştim. Gözlerinin içine içine baktım. "Yaşadıklarımı, yaşatmadan bir yere gitmeye niyetim yok."
Akın'dan yavaşça çekilirken ellerimi ensesinde birleştirdim. Akın yanaklarımda oluşan ıslaklığı silerken gülümsedim. Elini yanağıma yaslarken ensesindeki saçları okşadım. "İyi ki varsın, iyi ki yanımdasın."
"Sen de güzelim." içimin kıpırtısıyla Akın'ın yanaklarından öptüm. Akın'ın koluna girip sınıftan çıkacağım sırada Akın'ın görüş alanına girdi Kaya hoca. Ağır adımlarla kapıya doğru ilerlerken elimin altında Akın'ın gerim gerim gerilen tenini hissedebilmiştim. Akın'ın bir şeyler söyleyeceğini tahmin edebiliyordum az çok ve ortalık karışsın istemiyordum. Çünkü şu an herhangi bir bağırış ve çağırış da köşeye çekilip çocuklar gibi zırıl zırıl ağlayacağımdan adım kadar emindim. Akın'ın kolunu hafifçe sıkışımla anlamıştı ne demek istediğimi yanından onu görmezden gelip geçerken o eceline susamış olsa gerek Akın'a seslendi.
"Akın!" sanki Akın da bunu bekliyormuş gibi adımlarını durdurdu. Arkasını dönüşüyle Kaya hoca da bize doğru adımlar atmaya başladığında konuşmanın şimdiden iyi bir yere gitmeyeceğini anlamıştım. "Güzelim mi dedin sen ona?" kaşları usulca çatıldı. Neredeyse bir tık daha uzun olan Akın'a çevirdim bakışlarımı. Sinirli ve alayla karışık bir şekilde gülerek başını yana çevirdi.
"Kuduruyorsun değil mi? Onun seninle olmadığı her an sinirinden kuduruyorsun." tabiri caizse resmen ona acıyarak baktı. "Pedofili." bu kelimeyi öyle bir söylemişti ki sanki yüzüne tükürür bir şekilde söylemiş ve onun üzerine bırakmıştı bu lekeyi. "Yenildin hoca sen, bozguna uğradın."
"Kaybetmem ben, her şey olur. Dünya yıkılır, evren yeniden yaratılır ama ben kaybetmem Akın."öfkeyle derin bir nefes soludu. Sanki soluduğu nefesi benim ciğerlerime üflemişti. Akın bir adım daha atıp iyice yaklaştı ona.
"Sen o kızı kumar masasına yatırdığın gün, en büyük yenilgiyi aldın zaten, hocam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geometrici
Teen FictionKaya ve Arden'in hikayesi. Bir öğretmen ve öğrenci hikayesi. Onlar imkansızın içinde imkanlar. olmayacak bir hayale tutunan iki hayat. Kaya, daha öğretmenliğinin ikinci yılında eğitim öğretim aşkıyla tutuşan bir geometri hocası. Arden ise klasik bir...