33.Bölüm

6.3K 287 22
                                    


Oturma odasındaki üçlü koltuğa kıvrılmış battaniyeye sarılmıştım. Eve geldiğimizde Kaya üst kattan bir battaniye kapmış ve pijamalarımı getirmişti. Ben de alt katın banyosunda hem üzerimi değiştirmiş hem de elimi yüzümü yıkamıştım. O da bu sıra içinde mutfakta bulmuştu kendini. Yarın dil ve anlatım dersinin sınavı vardı. Aslında bildiğimiz Türkçe gibiydi, dil bilgisi ve paragraflar işte. O yüzden o sınav için yapılacak şey ya düzenli bir şekilde kitap okumak ya da test çözmekti. Ne kadar kitap okumayı önceleri yapsam da artık okuyamıyordum. Test çözmek desen iç güveysinden halliceydi. Ellerimle saçlarımı karıştırıp üçlü koltuğun arkasındaki açık mutfağa bir bakıma amerikan tarzdaki mutfağa döndüm. Ocağın başında bir şeyler yapıyordu. Yemek yapmaktan anlamıyordum, yapmaya çalıştığım her yemek elimde patlıyordu sanki. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip dizlerimi kendime çektim. 

Hastanede serum bitince ateşim de normal seyirlere gelmiş haliyle biz de eve dönmüştük. Fakat burnumun akması gözlerimin yaşarması haliyle hala durmuyordu. Doktor o ilaçları kullanmaya devam etmemi söyledi. Söyledi söylemesine de işe yarayacak mıydı kim bilir? Peçeteye burnumu silip telefonumdan internette dil bilgisi testi açtım. En azından biraz bakabilir ve yarınki sınavdan bir tık yüksek not alabilirdim. Telefonumda testin açılması ve geri kapanması bir oldu. Çünkü içimden hiç çözmek gelmiyordu zaten parlak ekrana baktıkça gözümü açamıyordum ve çok acıyordu orası ayrı.  Derin bir nefes alıp çenemi üçlü koltuğun sırtına yasladım. O ocağın başında yemeklerle oyalanırken ben koltukta oturmuş onu izliyordum. 

"Biber dolması yapıyorsun değil mi?" burnumu çekip kıpkırmızı olduğunu bildiğim gözlerle onun bana dönen gözlerine baktım. 

"Pişiyorlar şimdi çorba yapıyorum, tavuk çorbası. İyi gelir hem sana." yanaklarımı şişirip battaniyeyi kenara atarak yanına ilerledim. 

"Yazık tavuklara, baksana" tencere içinde haşlanmakta olan tavuğu işaret ettim. "Allah rahmet eylesin." kollarımı birbirine bağlayıp kalçamı arkamdaki tezgaha yasladım. Dediğime gülüşüyle ben de yere bakarak gülümsedim.

"Çok merhametlisin ve bu her zaman iyiye işaret değildir." sıkıntıyla oflayıp akan burnumu peçeteye sildim. 

"Ne bu kamu spotu falan mı?" tekrar burnumu peçeteye sildim ama sürekli peçeteye silmekten ucu tahriş olmuş ve her dokunmam da canım yanıyordu. Sızlanıp yerimde tepindim. "Sanırım kazak giyeceğim kaloriferin ısısı azaldı." Başını sallarken ben de merdivenlere doğru ilerlerken seslendi.

"Yarın ne sınavın var?" merdivenlerde durup ona döndüm. Babam gibi davranıyordu şu an ve bu bile içten içe kalbimin kıpır kıpır etmesine neden oldu. Annem babama nispeten daha uzun saatler çalışırdı ve ne kadar akşam yemeklerini annem hazırlasa da kahvaltıyı hep babam hazırlardı. 14 yaşındaydım, yapabileceğim ya da hazırlayabileceğim kahvaltı seçenekleri hayli mevcuttu. Fakat babamın hazırlaması hep daha çok hoşuma gidiyordu. Sanki o hazırlayınca ayrı bir lezzeti oluyordu onun hazırladıklarının. Aynısını ben yapsam bile kupkuru oluyordu o kahvaltı. İç çekerken elini havada şıklatmasıyla kendime geldim. 

"Di-Dil anlatım." kaşları usulca çatılırken ben arkamı dönüp merdivenleri hızlı hızlı çıkıp odaya girdim. Hala valizin içinde olan kıyafetlerden  kalın bir hırkayı üzerime geçirip yatağın ucuna çöktüm. Gripten değil de hissettiğim hüzünden yanağıma doğru süzülen yaşları yeni fark etmiştim. Grip olmanın iyi tarafı ne biliyor musunuz? Ağladıktan sonraki o çatallaşan ses ve kızarık gözlerin gribe yorulması. İstemeden yatağın örtüsünü sıkarken bulmuştum kendimi. Başımı tavana doğru kaldırıp gözlerimi yumdum. 

"Uzun süredir, düşünmüyorum sizi. Öyle ilaç gibi bir adam ki tüm yaralarımın şifası da dermanı da onda sanki. Yokluğunuzda çok iyi bakıyor, teyzemin aksine." ellerimle yüzümü kapatıp kendi içime çekilirken sanki bir yandan da kabuğumu kırıyordum. Kapının ucundan gelen tıkırtıyla gözlerimi açıp başımı o yöne çevirdim. Kapının pervazına yaslanmış öylece bana bakıyordu. Dudaklarını birbirine bastırdığında başımı yana eğip dudaklarımı büktüm. Sanki teselli etmek istiyor ama ne söylese fayda etmeyeceğini bildiğinden susuyordu. Aramızda her zaman sözsüz bir lisan vardı. Ve bu lisanı da onunla birlikte seviyordum. 

GeometriciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin