Bölüm 20 - Part 1 "Sorgulamak"

1.2K 198 102
                                    

Medya; Immatura Alara Olsen


BÖLÜM 20 - Part 1 "Sorgulamak"

ALARA

  Ay ışığının vurduğu ahşap döşemeler üzerinde öylece oturmuştum. Karanlık Çağ'daydım yine çünkü bu ahşap döşemeli ev benim kaçış alanımdı. Ancak bir sorun vardı. Kendi zihnimden kaçmaya çalışmak tamamen bir fiyaskoydu. Kaçamıyordum. Nereye gidersem gideyim ya da ne yaparsam yapayım asla kaçamayacaktım da. Aslında kaçmak da istemiyordum, tek istediğim doğru yolu görebilmek için biraz uzaklaşmaktı. Çünkü gördüklerimden sonra neyin doğru olduğundan emin değildim. Ancak Iris ile birlikte gördüğümüz duru-görünün gerçek olmaması için dua etmek istiyordum. O kadar sarsılmıştım ki düşüncelerimin yönünü değiştirmek için bile güç bulamaz haldeydim. Düşüncelerim kendi kendine dönüp duruyor ve etrafımda bir hortum gibi dolanırken beni boğuyorlardı.

  Derin bir nefesi zorlukla ciğerlerime çektim. Bebekleri bulundukları yerden ayırıp kucağına alan kadının görüntüsü sürekli tekrar ediyordu. Bozulmuş bir plak gibi sürekli aynı yeri oynatıyordu sanki. Ancak plaktaki sürekli tekrarlayan ses bile, bu görüntüden daha az rahatsız edici olurdu herhalde. Aldığım nefesler ağırlaştı. Sanki göğüs kafesime bastıran ve nefes almamı engelleyen bir ağırlık varmış gibiydi. İmkânsızdı ama oradaydı işte. Ağırlık gerçekti ve ben acı çekiyordum. Neden böyle bir karar aldığımı, neden masum bir hayatı karanlığa ittiğimi bilmiyordum. Gelecekte bu kadar bencil mi olacaktım? Peki ya gelecekte kibenliğim, o da bunu biliyor muydu?

  Hissettiklerimin ağırlığı karşısında bir bebek gibi oturup ağlamak istiyordum. Yaşadıklarım normal değildi; zihnimde resmen sonsuzluğu barındırıyordum. Bulunduğum dünya üzerindeki küçücük bir kum tanesinin bile varlığını hissedebiliyordum. Bu tanım bile basit kalırdı hissettiklerim hakkında. Zaman sanki zihnimin içinde işliyordu ancak bana zor gelen bunlar da değildi. Benliğimin belirsizliğiydi. Gördüğüm duru-görüler de elbette buna yardımcı değildi. Aksine beni sanki dibe çekmek ister gibiydi. Peki, ben gelecekteki benliğimin bana yalan söyleyip söylemediğini nasıl bilecektim? Nasıl emin olabilecektim? Ya da bu durumla yüzleşebilecek miydim?

  Belirsizlik bütün benliğimi kemiriyor gibi hissediyordum. Çünkü belirsizlik içinde milyonlarca olasılığı barındırıyordu ve düşünmeme sebep oluyordu. Düşündükçe içinden çıkılmaz bir halde buluyordum kendimi. Sürecin hep aynı olduğu ancak olayların farklılık gösterdiği bir döngü içerisindeydim sanki. Bundan bir çıkışımın olup olmadığından emin değildim. Yaşadıklarım, paradoksun bir etkisi olabilirdi. Olmayadabilirdi. Bu bile belirsizdi. Düşünüp durdukça çıldıracak gibi hissediyordum. Belirsizliğin pençelerinden ancak kendimi yine ben çıkarabilirdim; yüzleşerek. Kendimle yüzleşmenin zamanı gelmişti.

  Zihnim bu kararı bekliyormuş gibi evrendeki bütün taneciklerin direnişini birden daha fazla hissetmeye başladı. Zamanı her büktüğümde olan gibi bir enerji etrafımı sararken derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Geçen zamanda oldukça uzayan saçlarım dalgalı bir şekilde omuzlarımdan, neredeyse belime kadar dökülmüştü. Bundan sadece birkaç ay önceki gibi omuzlarımda değillerdi artık. Ve enerjiden kaynaklı etrafımda oluşan hava akımıyla birlikte hafifçe havalanmışlardı bile. 

  Sadece saniyeler içerisinde gitmek istediğim zamanın kendi ekseni zihnimin içerisindeydi. Bir sürü enerji akışı zihnimde gerçekleşirken tanıdık olanı saptamak zamanımı almadı. Bir enerji havuzunun içerisinde istediğimi aramak her zaman kolay olmuyordu. Ancak daha önce etkileşimde bulunduğumu saptamak kolaydı.

  Bir göz kırpma süresi içerisinde artık olmak istediğim kişinin karşısında duruyordum. Zihnim bu dünyanın enerjisini kabul etmiş ve etrafımızda olan tanıdık türleri çoktan fark etmişti bile. Ardından gözlerim her birinin üzerinde dolandı. Beni beklemedikleri açık bir şekilde gözlerinden okunuyordu. Her biri bildiğim hallerinden farklı aynı zamanda çok benzerlerdi. Daha büyümüş görünüyorlardı; daha olgun belki de. Ama zaman farkı belli oluyordu. Bakışlarım arkadaşlarımın üzerinde dolandı. Jannali'nin saçlarının arasında daha belirgin olan mor renkler vardı ve saçları omuz hizasına düşmüş, belki biraz kilo almıştı. Donavan aynı diyebileceğim bir kiloda olmasına rağmen gözaltlarındaki halkalar uykusuz kaldığının kanıtıydı. Defne'nin turuncu saçları olduğu gibiydi ancak gözlerine bakmam nefessiz kalmama sebep oldu. Tam bulunduğum yere bakıyor ancak şeffaf gibi görünen gözleri beni görmüyordu. Şaşkınlıkla diğerlerine bakmaya devam ettim, bu yaşamak zorunda olduğumuz gelecek miydi? Defne, görme kabiliyetini mi kaybedecekti? 

Karanlık Ay | IMMATURA 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin