Bölüm 14 - Part 2 "On Üç Altın Kadeh'i"

5.3K 480 119
                                    

Medya; Arbor Vitae


BÖLÜM 14 - Part 2 "On Üç Altın Kadeh'i"


Büyük bir heyecanla arkamı döndüm ve Arbor Vitae'ye benzer ağacın eteklerinde bulunan Altın Kadehlerine doğru koştum. Fakat ben ilkini elime almak istediğim zaman altın renkli bir toza dönüşüp yok oldu. Gerginlik ve çaresizlik hissi aniden bütün kanımı çekmeye başlarken bir diğerine uzandım.

Uzandığım her çiçek bir önceki ile aynı kaderi paylaşıp toza dönüşüp ortadan kaybolurken dizlerimin üzerine sertçe çöktüm. Bütün vücudum aynı hisle kaplanırken boş boş ellerime baktım. Tıpkı bu çiçekler gibi Arya'nın hayatı da ellerim arasından kayıp gidiyordu ve hiçbir şey yapamıyordum.

Zahir beni omuzlarımdan tutup kendime çekti ve kolları arasına aldı. Omuzlarım onun tutuşu ile sanki bütün gücünü saniyeler içerisinde kaybetmiş gibi çöktü. Çiçeklerin hiçbiri gerçek değildi, sadece birer göz aldatmacası olan büyüydüler. Bu yüzden dokunduğum zaman kaybolup gidiyorlardı. En başından beri hatalı olmak istedim, hatalı hesaplama yapmış olmayı diledim. Ellerimin arasında gerçekten Altın Kadeh'i tutabilmiş olmayı diledim.

En başından beri buraya gelmemeliydik.

"Gitmeliyim" dedim aniden. "Geçmişe gidip gelebilecek kadar zamanım var hala."

Derin bir nefes aldım ve bütün dikkatimi evrenin akışına vermeye çalıştım. Fakat odaklanamadım. Zamanı bükmek için ilk önce evreni ve zamanı hissetmem gerekiyordu ama ikisini de hissedemiyordum. İkisini de kontrol edemiyordum. Panikle gözlerimi açtım. Zahir, kuzguni gözlerini gözlerime dikmiş bana bakıyordu. "Neler oluyor?"

"Bilmiyorum" dedim ve sonra tekrar gözlerimi kapatıp odaklanmaya çalıştım. Ama tek hissedebildiğim bu odadan başkası değildi. Tıpkı bu oda da kapana kısılmış gibiydim. Fakat bunu kabul edemezdim. Mutlaka bir yolunu bulmalıydım.

Hızla Zahir'in kolları arasından kendimi çekip ayağa kalktım ve odaklanma ayinimi yapmaya başladım. Bütün gücün ellerime toparlandığını ve o güç ile bütün evreni avuçlarım içine çekmeye çalıştığımı düşündüm, her zaman yaptığım gibi yaptım. Fakat tek yapabildiğim boşluğu hissetmek oldu. Burada sıkışıp kalmıştım. Sarayda ki odada yapamadığım gibi burada da yapamıyordum.

Artık gerçekten çaresizdim.

Güçsüz bir şekilde bir öncekinden daha sert şekilde dizlerim üzerine düştüğüm zaman Zahir endişe ile bağırdı. "Alara!"

Beni tekrar kendine çekip kollarıyla sararken bütün umudum da aynı şekilde düştü. Omuzlarım sarsılırken gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Bu savaşı kaybedemezdim, Arya'yı kaybedemezdim ya da Asil'e başaramadım diyemezdim. Sırf o odaya girmek uğruna lanetlenmiş masum bir canın ellerimden kayıp gitmesini kabul edemezdim. Bu odadan ise öylece çııp gitmek Zahir ve diğerliernin türler karşısında güvenlerini kaybetmelerine neden olurdu. Resmen elim kolum ağlanmıştı. Ne zaman, ne de evren benden yanaydı şuan.

Düşüncelerim, zihnimi kurcalıyordu. Göz yaşlarım tane tane çenemden akıp yere düşmeye başlamıştı bile. Fakat o an hiç beklemediğim bir şey gerçekleşti; on üçüncü damla ile ne olduğunu anlayamadan ani bir ışık patlaması oldu. Hızlı bir şekilde Zahir'i kollarım arasına alıp ellerim ile gözlerini kapatırken kendim de gözlerimi sıkıca yummuştum.

Işık tamamen yok olup normale dönerken hala kollarım arasında Zahir'i sıkıca sarmaya devam edip etrafa bakındım. Görünüşte her şey normal gibiydi. Bu sahne bir an için bana tanıdık geldiği zaman kaşlarım çatıldı. Bu ışık patlamasını Cere kolonisinde de yaşamıştım. Kaşlarım çatıldı.

Karanlık Ay | IMMATURA 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin