Final

963 158 87
                                    


BÖLÜM 30 - FİNAL


Her son bir başlangıç mıydı, yoksa her başlangıç bir son muydu?

Sanırım bunun cevabını bir süre daha bilemeyecektim. Artık bazı soruların cevabını beklemem gerektiğini, zamanı gelince kendiliğinden cevaplanacağını öğrenmiştim. Bazen soruların peşinden koşmak, kör bir şekilde yürümekten farklı değildi.

İlk gördüğüm rüyadan, ilk zaman atlayışımdan, beri körlemesine yürümüş hatta koşmak istemiştim. Yaşadığım bütün zorluklardan kaçmak istemiştim. Kısa süre sonra rahat nefes alabildiğim bir an, bir yer bile yoktu. Ancak değişim böyle bir şeydi; yapılması gereken tek şey akışına bırakmaktı.

Ben zamanında bırakabilmiş miydim? Kesinlikle hayır.

Peki, şimdi? Tartışılırdı.

Yine de kendi paradoksumu yıkmış ve sonunda farklı bir tanesine hapsolmuştum. Geçmişte yaptıklarım, bugünümü ve geleceğimi şekillendirmişti. Her ne olursa olsun sonuç korktuğum gibi olmamıştı. Sürekli önüme sürüleni aşmayı başarmıştım.

Arya ve Asil hala hayatta, tahtın başındaydılar. Defne ile arası düzelen Asil yakın zamanda büyük bir düğün yapmanın planlarını kuruyordu. Derin, asiler evine Gregor'un yanına gitmiş orada türlere eğitim vermeye başlamıştı. Donavan ve Jannali bir Leza kolonisine yerleşmişlerdi. Elbette genç Leza, aksiyondan uzak kalamadığı için askeri birliğe dâhil olmuştu. Chloe ve Leo bütün dünyayı gezme kararı vererek aslında hiç şaşılmayacak bir dileği gerçekleştiriyorlardı.

Fakat herkes kendi düzenlerini kurarken Arya'nın içten içe acı çektiğini görmezden gelemiyordum. İlk zamanlarda tanıştığım Arya'yı bile arar hale gelmiştim. Karanlık Ay gecesinden sonra kendimi toparlayabildiğim ilk an da Arya ile konuşmak istemiştim ama bunu kabul etmemişti. Markus'ın ölümü, onun için yeteri kadar acı vericiyken bunu daha kötü hale getirmemi istememişti. Ona destek olmak istedim ama bunu yapmaya hakkı olan en son kişi bile değildim. İçimdeki vicdan azabının yükü her gün daha da ağırlaşırken tercihine saygı duymak zorunda kaldım.

Ne garipti... Her zaman bir yol olduğuna inanarak hayatımı geçirirken; aslında bir yerlerde hep zorunda bırakılmıştım. En sonunda ise zorunda bırakan ben olmuştum. Evet, belki ben de bu kararı vermek istememiştim ancak diğer türlü olsaydı kendimi asla affedemezdim. Sırf yaradılışından kaynaklı birini öldürmek benim alabileceğim bir karar değildi. Asla da olmayacaktı.

Rüzgâr yüzümü okşarken derin bir nefes aldım ve başımı gökyüzüne kaldırdım. Sıkıca kapattığım gözlerime rağmen kirpiklerimin arasında yüzüme vuran ışığı hissedebiliyordum ve bana verdiği bütün gücü.

Gecenin prensesi, bu gece sanki benim gibi yolunu kaybetmişler için parlıyordu.

Geçen zamanın aksine yavaşça gözlerimi açtım ve artık tamamen değişmiş bir şekilde Ay'a baktım. Her iki gözümden akan damlalar çenemin altında buluşup uçuruma düşerken artık her şeyin geride kaldığını biliyordum. Denge sağlanmış, hayat tekrar normale dönmüştü. Ve benden sadece birkaç kilometre uzakta sarayın içerisinde Zahir'in endişeli adımlarını hissederken istemsizce gülümsedim. Artık gitme vaktim gelmişti.

Yüzümdeki ıslaklığı sildim ve uçurumdan geriye doğru bir adım atarak arkamı döndüm. Bütün karamsarlığı ve bilinmezliği ardımda bırakırken pelerini başıma geçirdim ve ormanlık alanda yürümeye başladım. Etrafımda ki canlıların artık içimdeki enerjiden kaynaklı bana çekildiklerini hissedebiliyordum. Bu türler içinde geçerliydi ki ormandan çıkıp halkın yaşadığı alana adım atmamla birlikte içlerinde aniden doğan güven hissini açıklıyordu. Fakat ben bu hisse layık olduğuma hala inanmak istemediğimden bastırmayı tercih ediyordum. Beni görmemeleri için başımdaki pelerini biraz daha kapatmak isterken önümde uçan kelebeğe anlık bir şaşkınlık ve hayranlık ile baktım. Tek kanadı siyah, diğeri beyaz olan kelebek ilk önce önümde uçtu. Sonra ise havada dans edercesine uçup giderken renkli bir tabela ilgimi çekti: Marie'nin Kazanı.

Karanlık Ay | IMMATURA 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin